015  Artık maddî uygarlıklar yükseliyor


Değerli okuyucularım,

Daha sonraları, Kabala teorisini, kabalistler iyice geliştirerek şemalaşmış bir hale getirdiler. Sefirot şeması olarak bilinen bu şemada, madde aleminden mana alemine yukarı doğru yükselen üç dikey gelişme çizgisi belirlenmiş ve sefirotlar, manevi değerlerden aşağıdaki maddi değerlere göre uzanacak şekilde sıralanmıştı. Ayrıca sefirotlar arasında bağlar da oluşturulmuştu.

Sefirot şemasının en üstünde taç yer alıyordu. Onun altında da "akıl, hikmet, bilgelik""Anlayış""Merhamet" gibi manevi değerler yer alıyordu. Orta kısmında "adalet""güzellik""zafer""ihtişam", en alt kısımda ise madde alemini temsil eden "kırallık" yer alıyordu. Böylece insan, sonsuzluğun ışıkları sayesinde, en alttan en yukarı kadar kendisini geliştirip yükselebilirdi.

Şimdi bir fikir edinmeniz için yazıma küçük bir sefirot şeması koyuyorum:

Kabalistler bunlarla yetinmeyip daha sonraları Kabalaya "alma arzusu""verme arzusu" kavramlarını soktular. Buna göre ihtiyaçsız olan tanrı verme arzusuna, ihtiyaçlı olana insan alma arzusuna sahipti. İnsan tanrının yardımıyla kendisini geliştirip alma arzusunu asgari düzeye indirgeyerek tanrıya ulaşabilirdi.


# Eylemesiz tanrı

Değerli okuyucularım, İslam İtikadı açısından bakıldığında, şeytan aleyhillanenin bu yeni düzenlemesi, çeşitli tuzaklarla dolu idi.

Sonsuzluk deyince insanlar, kolayca, ondan Allahü Tealâ'nın kast edildiğini sanıyorlardı. Halbuki hiç alakası yoktu. Allah (c.c) tamamen ayrı bir kişiliğe sahip kendine has Zati Sıfatları olan bir tanrı idi.

Halbuki şeytanın sonsuzluk adını verdiği tanrı, evrenin bir parçası idi. Kendisi yoğunlaşarak sefirotlar denilen halkaları oluşturmuş, bu üst dünyaların altında da madde alemi ortaya çıkmıştı.

Kabalistler, bunu Allahü tealânın yaratmasına benzeterek insanlara "yaratılış" olarak sunuyorlardı. Gerçekte yaratılan falan bir şey yoktu. Yalnız dönüşüm söz konusu idi.

Sonsuzluk yoğunlaşarak üst dünyalar dedikleri maddi ve manevi halkaları (sefirot) oluşturmuş ve bu üst dünyalarda hem manevi halkalar, hem de alt dünyalarda ileride oluşacak nesnelerin sefirotları ortaya çıkmıştı. Dolayısıyla şeytan aleyhillane Levhi Mahfuzun yerini alacak yeni bir kavram da geliştirmiş oluyordu.

Ancak şeytan aleyhillanenin bu yeni tanrısı da, önceki tanrısı gibi, alemler üzerinde hiçbir etkisi olmayan, eylemsiz bir tanrı idi. Bir başka ifade ile alemler kendi iç dinamikleri ile kendi kendine hareket ediyordu. Zaten maddenin bir parçası olan böyle bir tanrının kainat üzerinde nasıl bir etkisi olabilirdi ki? Masonların bizim de tanrımız var diyerek övünüp "kainatın ulu mimarı" olarak adlandırdıkları bu tanrının ne yaratılışla ve ne de kainatın imarı ile yakından uzaktan hiçbir ilgisi yoktu.

Şeytan getirdiği bu yeni din anlayışı ise tanrı ile madde alemini bütünleştirerek, aynı zamanda madde alemini de ebedileştirmiş oluyordu.

Değerli okuyucularım, şeytan aleyhilllanenin tasarlayıp insanlığa sunduğu bu yeni şeytanî dinde artık Cennet, Cehennem de dünyaya indirgenmiş bulunuyordu. Halbuki Alllahü tealâ ayeti kerimelerde:

"Doğrusu bu Kuran sana ve ümmetine bir öğüttür, ondan sorumlu tutulacaksınız." [Züfruf, 44]

"Bilmediğin şeyin ardına düşme; doğrusu kulak, göz ve kalp, bunların hepsi o şeyden sorumlu olur." [İsra, 36]

buyurduğu halde insanın sorumluluğu ortadan kaldırılmış ve insan yaptıklardan herhangi bir hesap vermeyen başıboş bir varlık haline getirilmiş oluyordu.

Şeytan aleyhillanenin zihinlere soktuğu en önemli fikirlerden birisi ise, insanın yarı tanrı olduğu ve insanın kendini geliştirerek tanrılığa yükseleceği fikri idi. Allahü tealâ "nefsin benim düşmanımdır, nefsine muhalefe et" derken, böylece şeytan insan nefsini ilahlaştırmış ve onu Rabbimizin karşısını çıkarmış oluyordu.

Böylece şeytan bir taşla, İslam İtikadının temellerine dinamit koyan, sayısız kuşu aynı anda avlıyordu.


# Artık maddî uygarlıklar yükseliyor

Şeytan Hindistanda oluşturduğu maddeci tanrı algısını bu defa allamış pullamış insanlara farklı bir uslup ile yeniden sunmuştu.

Değerli okuyucularım, iblisin Mısır'da sözlü bir kültür olarak başlatıp kendi iradesine bağlı şeytanîler eliyle kitaplaştırdığı bu materyalist din anlayışı kademe kademe yeryüzüne yayılıyor ve artık tamamen "madde odaklı" yeni bir dünya görüşü her tarafa hakim oluyordu.

Bunun ilk ürünleri Mısırda ortaya çıktı. Kendilerini tanrı sanan Firavunlar, yüzbinlerce insanın acı ve elemleri pahasına yüzlerce metre yüksekliğinde piramitler diktiler

İnsanlar düyevîleşmiş, Eski Yunan zenginleşmiş ve Yunanistanın her yeri muhteşem binalar ve heykellerle süslenmişti.

Bu durum, Allahü tealâ'nın kitabı Kuranı kerim ve son elçisi Muhammed aleyhisselam eliyle, kendi "insan odaklı" yasalarını yeniden dünyaya hakim kılmasına kadar sürdü.

Allahü tealâ, kitabında kendisini hiçbir kuşkuya yer bırakmacak şekilde tanıtıyor, tüm alemlerin kendisi tarafından yaratıldığını, kendisinin yarattıklarından hiçbir şeye benzemediğini, yarattığı her şeyin mutlak sahibi ve egemeni olduğunu, onları sonsuz kudretiyle dilediği şekilde çekip çevirdiğini, bir yaprağın bile düşmesinin kendi bilgisi dahilinde ve kendi yaratmasıyla olduğunu net bir şekilde ortaya koydu.

Tabii, İslam'ın adem aleyhisselamda bu yana gelen en son biçimi de şeytanı yıldırmadı.

Bu şeytanî fikirler, önce Süleyman Mabedinde kazılar yapan Tapınak Şovalyelerine, sonra da onların orta çağda Mason Localarına girmesiyle oralarda yaşamaya devam etti. Masonların bir çıkar ortaklığı sistemi kurup hükümetlere danışmanlar atamaları ve medyayı ele geçirmeleri ile de şimdi tüm insanlığın dini haline getirilmeye çalışıyor.

Allah'a emanet olunuz.