042 Çağdaş bilimlerim temelleri
Önceki yazımda İslam bilginlerinin İslamî Bilimleri, Naklî Bilimler (din bilgileri) ve Aklî Bilimler (fen bilgileri) olarak iki büyük kategoriye ayırdıklarını söylemiştim. Daha işin başında yapılan bu sınıflandırmadan da açıkça anlaşılıyor ki İslam entellektüelleri, Rasulullah (s.a.v.) Efendimizin bu konuda anlayış ve yaklaşımına da uygun olarak, bugün "pozitif bilimler" olarak adlandırılan, efendimizin sağlığında ise "hikmet" olarak görülen çoğu gözlem ve deneye dayalı matematik, fizik, kimya, biyoloji, astronomi, tıp ve sağlık gibi fen bilimlerini İslam'dan ayrı bir olgu olarak görmemişler, aksine tamamen İslam'ın çatısı altında mütalâa etmişlerdir. Tabii anlayış böyle olunca da, İslam Uygarlığının ilk yıllarından itibaren, bu bilimler büyük bir gelişme göstermişlerdir.
İslam toplumlarında genel olarak üretim, seyahat, veraset, alışveriş, ibadet vakitlerinin belirlenmesi, sağlık, idare sanatı gibi konularda fen bilimlerine ihtiyaç duyulduğundan en çok gelişen bilim dalları da Matematik, Astronomi, Kimya, Tıp ve Sağlık, Coğrafya, Sosyoloji, Mantık gibi bilim dalları olmuştur. Değerli okuyucularım, şimdi sizlere Rehber Ansiklopedisi'nin "İlim" bahsinden[1] uzunca bir alıntı aktaracağım. Bilim Tarihini uzun uzun incelemeye gerek yok. Bu basit ansiklopedik bilgiler bile İslam âleminin ilk yüzyıllarda bilim ve teknolojide ne büyük yok katettiğini anlatmaya yetmektedir. Buyrun, birlikte izleyelim:
"Bir meridyenin uzunluğunu da ilk defa Musul ve Diyarbakır arasında, Sincâr Sahrasında Müslümanlar
ölçtüler ve bugünkü gibi buldular.
Endülüs İslâm üniversitesinde astronomi profesörü olan Nûreddîn Batrûcî, El-Hayât adlı kitâbında bugünkü astronomiyi yazmaktadır.
Aynalarda ışıkların kırılması kanunlarını ilk defâ İbn-i Heysem bulmuştur. Avrupa’da Alhazem adıyla tanınan bu Müslüman âlim, 10. asırda yaşamış, matematik, fizik ve tıp ilimlerinde yüze yakın kitap yazmıştır.
Türkistanlı Ali bin Ebilhazm İbn-i Nefîs doktor olup, tıp ilmindeki buluşlarını bildiren kitapları, tıp ilminin kaynaklarından olmuştur. Akciğerlerdeki kan dolaşımının şemasını ilk olarak bu doktor çizmiş, böbrek ve mesâne taşlarının alâmetlerini ve nasıl tedâvi edileceğini anlatmıştır. İslâm cerrahlarından meşhur operatör Amr bin Abdürrahmân Kirmânî, Endülüs hastahânelerinde ameliyat yapmıştır.
Ebû Bekr Muhammed bin Zekeriyyâ Râzî büyük bir İslâm tabibiydi. Göz ameliyatlarını ilk defâ fennî usûllerle yaptı. Avrupa’da Râzes ismi ile meşhûrdur. İlâçlar ve Kimya üzerine de kıymetli kitaplar yazmıştır.
Hastalıkların mikroplardan geldiğini ilk bulan, İslâm medeniyetinin yetiştirdiği İbn-i Sînâ’dır. İbn-i Sînâ, bundan 900 sene evvel; "Her hastalığı yapan bir kurttur. Yazık ki bunları görecek bir âletimiz yok." demiştir. Ayrıca kanın insan vücûdunda faydalı besinleri taşıyan sıvı olduğunu; idrardaki şekerin varlığını, içme suyunu mikroplardan temizleme usûllerini, civa ile tedâvî edilme, ameliyatlarda ağrıları hafifletici uyuşturucu terkiplerini gene ilk defâ İbn-i Sinâ söylemiştir. Kânun adlı eseri asırlar boyunca Avrupa tıp fakültelerinde yegâne tıp kitabı hâline gelmiştir.
Osmanlı âlimlerinden Fâtih Sultan Mehmed Hanın hocası Akşemseddîn de, Maddet-ül-Hayât kitabında; "Hastalıklar insandan insana canlı varlıklar (mikroplar) vâsıtasıyla geçmektedir." diye yazmıştır. Kızıl, kızamık ve çiçeğin ayrı ayrı hastalıklar olduğunu bulmuştur. Osmanlı Türkleri inekte çiçek aşısı üretmişlerdir.
Yıldızların hareketlerini inceleyen "zîc ilmi" de Müslümanlar tarafından bulunmuştur. İslâm âlimlerinin bulduğu zîcler yıllar boyunca astronomi ilmine rehber olmuş, batılı astronomlar önce bu zîcleri araştırmış, sonra çalışmalarına başlamışlardır. Meşhûr Müslüman âlim Câbir’in Endülüs’te (İspanya’da) Sevilla (İşbiliyye) şehrinde kurduğu rasathâneye, burayı işgâl ettikleri zaman rastlayan
Hıristiyanlar, bu rasathânenin ne işe yaradığını anlayamayıp çan kulesi yapmışlardır.
Ayrıca Müslümanlar yıldızların kataloğunu yapıp birçoğunun adını vermişlerdir. Bugünkü semâ haritalarında yıldızların çoğunun isimleri Müslümanların verdiği gibidir. Bir güneş yılının müddetini tâyin, ışığın kırılmasının keşfi, rakkaslı saat da Müslümanların insanlığa hediyelerindendir. Bîrûnî’nin çizdiği astronomi şemasının yanısıra astronomi ilminin en büyük üstadlarından Uluğ Bey'in astronomik buluşları bu ilimde Müslümanların ulaştıkları mahâretin delillerindendir.
Osmanlı Türklerinden Kâdızâde-i Rûmî ise Uluğ Bey Zîci’nin büyük kısmını tamamlamış, matematik ve astronomi ilmine âit eserleriyle meşhur olmuştur.
Kâdızâde’nin talebelerinden olan ve hocasının vefâtından sonra Semerkant rasathânesinin başına geçen Ali Kuşçu da o devirlerin en büyük matematik ve astronomi âlimlerinden biri olarak ün salmıştır. Astronomi ilmine âit en büyük eseri Risâle fil-Hey’e'dir.
Coğrafya ilminde de Müslümanlar başı çekmişlerdir. Ünlü coğrafya âlimi İdrisî’nin Nüzhet-ül-Müştâk fî İbtirâk-il-Âfâk isimli meşhur eserinde 72 adet harita vardır. Evliyâ Çelebi, İbn-i Battûta ve Yâkub Hamevî’nin seyâhatleri ve eserleriyle coğrafya ilmine yaptıkları hizmetler, her türlü takdirin üstündedir. Coğrafya ilmine adını büyük harflerle yazdıran Müslümanlardan biri de Pîrî Reis’tir. Bu meşhur Türk denizcisi yaptığı deniz seferleri sırasında edindiği bilgileri Kitâb-ı Bahriye adlı eserinde toplamış, birçok bölgenin ve denizaşırı yerlerin bugünkine çok yakın haritalarını çizmiştir.
Kâtip Çelebi ise coğrafya ilminde en büyük eser olarak Cihânnümâ’yı yazarak bu ilim dalında yeni bir devir açmıştır.
Bugün bütün dünyânın kullandığı rakamları, sıfır dâhil, Müslüman âlimler bulmuşlardır. "Sıfır"ı Muhammed bin Ahmed bulmuş, "cebir" ilmini Harezmî kurmuştur. Bu ilmin adı Harezmî’nin Hisâb-ül-Cebr vel-Mukâbele kitâbından gelmektedir. Ayrıca logaritma, onar onar sayıp yazmak, her
dokuzdan sonra rakamın sağına sıfır koyarak diğer bir onlar hânesi vücûda getirmek yine Harezmî’nin buluşlarındandır. Harezmî’nin eserleri matematik sâhasında o kadar yayılmış ve kullanılmıştır ki, ismi bile çeşitli milletlerin dilinde “Alkhorismi, “Algorisme”, “Augrisme” şekillerinde yazılıp söylenmiştir.
Sosyoloji ilmini ilk kuran İbn-i Haldun’dur. Mukaddime isimli ansiklopedik eserinde ilimlerin her dalından bahseder ve yeni bir ilim olarak sosyoloji yâni İlm-i içtimâiyyâtı kurduğunu bu ilmin esaslarıyla berâber anlatır." *** Değerli okuyucularım, gördüğünüz gibi bugün Batı Uygarlığının bel kemiğini oluşturan pozitif bilimlerin hemen hepsinin temelleri Müslüman bilginler tarafından atılmıştır. Bilim Tarihi kitapları incelenirse, bu, çok daha net bir biçimde görülür. Ne var ki, Küresel Derin Devletin adamları, daha önce sizlere sunduğum röportajdaki itiraflarından da hatırlayacağınız gibi, sahip oldukları büyük bir medya ordusuyla gerçekleri ters yüz etmekte, çarpıtmakta, korkunç boyutlarda bir Türk ve İslâm düşmanlığı yaparak sürekli insanlığa, Türklerin barbar olduğunu, Batı Uygarlığının temellerinin eski Yunan ve Roma Uygarlıklarına dayandığını telkin etmeye çalışmaktadırlar. Halbuki batılı bilginlerin de büyük bir hakkâniyet duygusu içinde itiraf ettikleri gibi, bugünkü Batı Uygarlığı, bilim ve teknolojideki gelişmesini büyük ölçüde İslam Uygarlığına borçludur. Bir sonraki yazımda, inşaallah, bizatihi batılı düşünür ve bilginlerin kendi itiraflarıyla bu düşüncemde ne kadar haklı olduğumu sizlere göstermeye çalışacağım. Allah'a emanet olunuz.
| ||