041  Uygarlıklar zinciri ve İslâm


Değerli okuyucularım,

Bir binanın yapımına hepiniz tanık olmuşsunuzdur. Önce temel kazımı ve sağlamlaştırması yapılır. Bunu kolon, kiriş ve zeminlerin beton dökümü izler. Bölmeler, tuğlalarla örülür. Elektrik ve sıhhi tesisat tamamlanır. Kapı ve pencereler yerleştirilir. Kaba ve ince sıva yapılır. Sonra ince işlere geçilir. Derken güzel bir mimari yapı ortaya çıkar. Doğrudan araştırmaların içinde olmayan birçok insan, bilimsel araştırmaları, münferit çalışmalar olarak algılar. Halbuki her bilimsel araştırma, aynı bu binada olduğu gibi, önceden yapılanların üzerine konulan yeni bir tuğladır.

Değerli okuyucularım, uygarlıklar da, aynı bunlara benzer. Onlar hiçbir zaman tek başlarına gelişmiş mekanizmalar değildir. Her uygarlık, bir önceki uygarlığın birikimleri üzerine inşa edilmiştir.


# Temel Sümerlerden

"Bilginlerin hemen hepsi, bilinen ilk uygarlığın Mezopotamya'da Sümerler arasında ortaya çıktığı konusunda hemfikirdirler."[1]

Sümerler, bir Türk kavmidir. Ve muhtemelen onlar da kendi bilgi birikimlerini Orta Asyadan getirmiş olmalıdırlar. Sümerler Mezopotamya'da verimli bir çekirdek oluşturmuşlar, kendileriyle ticari ilişkiler içinde olan eski Mısır ve İndus halkları gibi toplulukları etkilemişler, oralarda da yeni uygarlık filizlerinin yeşermesine vesile olmuşlardır. Anadolu uygarlıkları da bu etkiden nasibini alan bölgelerdir. Mısır uygarlığı, Girit yoluyla eski Yunan'ı etkilemiş, orada gelişip büyüyen yeni bir uygarlık ışığı da Roma uygarlığına kaynaklık etmiştir.

Değerli okuyucularım, bu uygarlıklar zincirinin içinde belki de en bağımsız gelişeni, "İslâm Uygarlığı"dır. Diğer uygarlıklar insanlığa daha çok dünyevî eserler armağan ettiği halde, tamamen Allahü Tealâ'nın bildirdiği manevî bir terbiye sistemi üzerine kurulan İslâm Uygarlığı, insanlığa, insanı gerçek anlamda olgun bir insan haline getiren "manevî bir terbiye sistemi" armağan etmiştir. Gerçi, geçen yazılarımda ayrıntılı biçimde anlattığım Rasulullah (s.a.v.)'in hem din hem de hikmetle ilgili şiddetli yönlendirmeleri üzerine, İslâm bilginleri, eski Yunan'da ve diğer yerlerdeki o güne kadar olan medenî birikimlere ilgisiz kalmamış ve bunlardan yararlanmış ise de, onlar akıl, düşünce ve gözleme dayanan bu birikimleri İslâm'ın değer yargıları içinde eleştirip değerlendirerek bunlardan tamamen bağımsız yeni bilim dalları ihdas etmişlerdir. Bugünkü "Batı Uygarlığı", birçoklarının sandığı gibi eski Yunan'a değil, çok önemli oranda İslâm Uygarlığının bu paha biçilmez bilimsel ve teknolojik bilgi birikimine dayanmaktadır.


# Dünyanın ilk üniversitesi

"Emevîler İslâm dînini, İspanya’dan, Avrupa’ya soktu. Fas, Kurtuba ve Gırnata üniversitelerini kurup, batıya ilim ve fen ışıkları saldı. Hıristiyanlık âlemini uyandırıp, bugünkü ilim ve teknikdeki ilerlemenin temelini attı. Dünya yüzündeki ilk üniversitenin, Fas’ın Fez şehrinde bulunan Kayrevan Üniversitesi olduğu bütün ansiklopedilerde yazılıdır. Bu üniversite 859 (H.244) yılında kurulmuştur."

"Endülüs Sultanı Üçüncü Abdurrahman (M.829-903) kendisi ve devlet adamları ilim ve edep sahibiydiler. Âlimlere ve ilme çok kıymet verirdi. Bunun için Endülüs’te ilim ve fen çok ilerledi. Saray ve devlet daireleri birer ilim yuvası oldu. Her memleketten ilim öğrenmek isteyenler akın akın Kurtuba’ya geldiler. Kurtuba’da büyük ve mükemmel bir tıp fakültesi kuruldu. Avrupa’da ilk yapılan tıp fakültesi budur. Avrupa kralları ve devlet adamları, tedavi için Kurtuba’ya gelir; gördükleri medeniyete, güzel ahlâka, misafirperverliğe hayran kalırlardı. Üçüncü Abdurrahman ayrıca 600.000 kitap bulunan bir kütüphane de yaptırdı. Kurtuba’da çok sayıda derin âlimler yetişti."[2]


# Boş ve yararsız işler, yasaklanıyor

Değerli okuyucularım, Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz,

"Allah’ım, fayda vermeyen ilimden, kabul edilmeyen amel ve duadan sana sığınırım." [Müslim] diye dua etmiş ve:

"Boş ve faydasız işleri terk etmek müslümanın güzel ahlâkındandır." [Tirmizî] buyurmuştur.

O sebeple İslâm bilginleri, bilimsel çalışmalarda tamamen insanın yararını esas almışlar, onlar "İslâm Bilimleri"ni, "Naklî Bilimler" (din bilgileri) ve "Aklî Bilimler" (Fen bilgileri) olarak iki ana kategoriye ayırmışlardır.

Daha önceki yazılarımdan hatırlayacaksınız. Naklî Bilimler adı verilen din bilgileri 5 ana kategoride toplanıyordu: Kur'an ve Tefsir, Hadis, Kelam, Fıkıh, Tasavvuf ve ahlâk. Ayrıca Hadis, Kelam ve Fıkıh bilimlerinin usûliyatları, yani bunların yöntemlerini araştıran bilimler de var idi.

Din bilgilerini öğrenmek, farz-ı ayndır. Yani, yükümlü olduğu konularda, kendine yetecek kadar din bilgilerini öğrenmesi, kadın - erkek her Müslümanın üzerine farzdır. Fen ve sanat bilgilerini öğrenmek ise farz-i kifayedir. Yani toplumun ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde bir veya birkaç kişinin bu bilgileri öğrenmesi, diğerlerinin üzerinden bu bilgi edinme yükümlülüğünün kaldırmaktadır.

"İslâm dünyasında üç çeşit âlim yetişmiştir: Yalnız fen bilgilerinde mütehassıs olanlara "fen âlimi"; yalnız din bilgilerinde mütehassıs olanlara da "din âlimi" denilmiştir. Din bilgilerinde üstâd ve zamanındaki fen bilgilerinde mütehassıs olanlara ise "İslâm âlimi" denilmiştir."


# İki büyük İslâm âlimi

"İmâm-ı Gazâlî (1058-1111) din bilgilerindeki derinliği, ictihâddaki derecesinin yüksekliğinin yanısıra zamanının bütün fen bilgilerinde de mütehassıs idi. Bağdat Üniversitesinin rektörü olup o zamanın ikinci dili olan Rumcayı iki senede öğrenmiş, eski Yunan ve Roma felsefesini, fennini incelemiş, yanlışlarını ve bozuk taraflarını kitaplarında bildiren İmâm-ı Gazâlî, eski Yunan filozofları ile felsefelerini tasnif ederek, herbirinin sözlerinin esâsını, birbirlerinden farklarını, ayrıldıkları ve birleştikleri yerleri sistemli olarak mükemmel bir tarzda sıralamıştır. Ayrıca kitaplarında dünyanın döndüğünü, maddenin yapısını, ay ve güneş tutulmasının hesaplarını ve daha birçok teknik ve sosyal bilgileri yazmıştır."

"İslâm âlimlerinin en büyüklerinden biri de İmâm-ı Rabbânî Ahmed-i Fârûkî’dir. Bunun din bilgilerindeki derinliğini ve ictihâd derecesinin yüksekliğini; hele tasavvuftaki, vilâyetteki kemâlinin, aklın, idrâkin üstünde olduğunu, dinde söz sâhibi olanlar söylediği gibi, Amerika’da yeni çıkan kitaplar da bu ilim ve irfân güneşinin ışıklarıyla aydınlanmaya başlamıştır. İmâm-ı Rabbânî (1563-1624) zamanının fen bilgilerinde de mütehassıs idi. Elektronların aralarının boş olduğunu, hızla döndükleri için dolu göründüklerini ilk defa o açıklamış, bu bilgi Avrupalılar tarafından ancak son yıllarda anlaşılmıştır. İmâm-ı Rabbânî’nin talebelerine okuttuğu Şerh-i Mevâkıf kitabı Arapça büyük bir eser olup, içinde; o zamanın bütün fen bilgileri anlatılmakta, yer küresinin yuvarlak olduğu, batıdan doğuya doğru döndüğü ispat edilmekte, atom üzerinde, maddenin çeşitli hâlleri, kuvvetler ve psikolojik olaylar üzerinde kıymetli bilgiler verilmektedir."[2]

Allah'a emanet olunuz.


----------------------------
[1] McNEILL, William H., 1975. "Civilization" in The Encyclopedia Americana, International ed. Americana Corporation International headquarters; 575 Lexington Avenue, New Yok, New York 10022.
[2] Rehber ansiklopedisi, Cilt 10. İlim Bahsi.