030  Dünyanın değiştirdiği insanlar


Değerli okuyucularım,

Bir insanın yaşamında, onu, dürüstlük, sevecenlik, adillik, kadir kıymet bilme, vatanseverlik, cömertlik, yardımseverlik, tevazu, alçak gönüllülük, hoşgörülülük, içtenlik gibi hadsiz hesapsız iyiliklere götüren; onun diğer insanlarla ilişkilerini düzenleyip onu sevilen sayılan bir insan haline getiren; onu ruhen huzurlu kılan bütün hayırlar "iman" ile başlar. Bunlar insanın "olgunluk" nitelikleridir. Allahü Tealâ, bu özellikleri bizlere kazandırarak bizleri olgun insanlar haline getirebilmek için Adem aleyhisselamdan bu yana binlerce peygamber göndermiş, ve onların örnek hayatlarıyla bizlere olan nimetini tamamlamayı amaçlamıştır.

"Allah sizi zorlamak istemez, Allah sizi arıtıp üzerinize olan nimetini tamamlamak ister ki şükredesiniz." [Maide, 6]

İnsanların birçoğu farkında olmasa da bütün iyiliklerin kaynağı ilahîdir. Onun için "iman" bütün hayırların başıdır. İnsan iman olmadan da bu iyiliklere sahip olabilirse de, ondaki bu iyilikler, benlik duygusundan kaynaklanan "Ah ne iyi insan!" desinler diye yapılan, ya da karşılığında bir çıkar umularak yapılan sahte ve göstermelik iyiliklerdir. Bunlar köksüz ağaç gibidir. Umulan dünya menfeati sağlandıktan sonra yok olur gider.


# İman ve heva

Değerli okuyucularım, "İslam", kişinin Rabbinin iradesine bağlanması, O'na teslim ve tabi olması demektir. Eğer bu bağlanma Rabbine inanarak kalben olur, kalbî bir derinlik taşırsa, ona da "iman" denir. İman'ı bozan, onu sulandırıp asli özelliklerini yitiren en önemli şey, nefsin istekleridir. İnsan her an nefsinin istekleriyle, Rabbinin istekleri arasında gidip gelen bir varlıktır. Onun için Peygamber (s.a.v.) Efendimiz:

"Allah’ım! Rahmetini umuyorum. Gözümü açıp-kapayıncaya kadar bile olsa, beni nefsimin hevasıyla baş başa bırakma!" [Ahmet İbni Hanbel]

diye dua ederdi.

O sebeple kâmil bir imana ancak, nefsine muhalefet edilerek (yani nefsin istemediği ibadetleri yaparak ve nefsin çok istediği haram işlerden uzak durarak) ve her türlü hayrın asıl sahibi olan Allahü Tealâ çok hatırlanarak kavuşulur. Eğer imanımızı sağlam tutmak istiyorsak, elimizden geldiğince, bizlere, her an sözleriyle ve işleriyle Allahü Tealâ'yı hatırlatan insanlarla beraber olalım.


# Ufku genişleyen insanın zaafı

Değerli okuyucularım, yıllar önce, başımızı sokacak 64 metrakare kutu gibi bir eve sahip olunca dünyalar bizim olmuştu. O an, hayatımızdaki en büyük sevinçlerimizden biriydi. Memur aylığı ile geçinen arkadaşlarımız iyi bilirler. Eğer bir yan geliriniz yoksa memur maaşıyla mal mülk sahibi olmak çok zordur. Hele kirada kalıyorsanız, o kira ödeme zamanı geli geliverir. Okullar açılır, çocukların okul masrafları.. Kış gelir, yakacak masrafları.. derken iki yakayı bir araya getirmek oldukça zorlaşır. İşte bunları yaşarken, bir ev sahibi olduk ya, içimize bir de araba sevdası düştü. Gençlik var. Antalya gibi bir yerdeyiz... Bahar gelmiş... Herkes her pazar bir tarafa gidiyor. Bizler de hevesleniyoruz. Murat 124'e razıyız. O zamanlar da bu arabalarla Hacı Murat diye dalga geçiliyor. Derken Allahü Tealâ hiç ummadığımız yerlerden bazı sebepler yarattı. Değerli dostum Sefer Bey'in de yardımlarıyla, bir Serçe'ye veya Murat'a razı iken, bir Şahin'e sahip olduk. Bir gün dairede çay saatinde çaylarımızı yudumlarken bizim rahmetli Mete (Ergüden):

- "Amcaoğlu[1], güle güle kullan, Şahin'i altına çektin ama, şimdi ister istemez oraya buraya gidersin, ufkun genişler, çoluk çocuk bu defa başka şeyler istemeye başlarlar. Yani masrafın arttı demektir" diye takıldı.

Değerli okuyucularım, elbette Mete Bey'in bu sözünde çok büyük bir gerçeklik payı vardır. İnsanlar zenginleştikçe ufukları genişler. Önceden ihtiyaç olarak görmedikleri birçok şeyler ihtiyaç haline gelmeye başlar. Yeni ihtiyaçlar; yeni istekler, yeni hevesler, yeni sevdalar demektir. Nefsin yeni çırpınışları demektir. O sebeple zenginliğe sabır, fakirliğe sabırdan daha zordur.


# Dünyanın değiştirdiği insanlar

İşte o sebeple, Rasulullah (s.a.v.)'ın vefatından sonra zenginleşen İslam dünyasında da yavaş yavaş insanların değişmeye başladığını görüyoruz. İşte onun için Peygamber Efendimiz:

"İnsanların en hayırlısı asrımdaki Müslümanlardır, yani Eshab-ı kiramdır. Onlardan sonra en iyileri, onlardan sonra gelenlerdir, yani Tâbiîn'dir. Onlardan sonra en iyileri, onlardan sonra gelenlerdir, yani Tebe-i tâbiîn'dir. Artık bunlardan sonra yalanlar yayılır." [Buharî] buyurdu.

Ancak aşağıdaki kısa öykü bu değişimin daha halifeler döneminde başladığını ortaya koymaktadır:

"Hz. Ömer, halifeliği sırasında Şam ve civarında çıkan veba hastalığını yerinde görüp incelemek üzere Şam’a gitmişti. Etrafına toplanan şehrin ileri gelenlerinden, Kardeşim Ebû Ubeyde nerede? diye sorduğunda, Şimdi gelir. dediler. Az sonra Ebû Ubeyde bir deve üzerinde geldi."

"Hz. Ömer, Ebû Ubeyde Hazretleri’ne, kendisini evine davet etmesini söyledi. Valinin yaşayışını gözleriyle görmek istiyordu. Birlikte eve geldiler. İçeriye giren müminlerin emîri, evin içinde kılıcı, zırhı ve birkaç parça da ev eşyasını gördü. Bunun üzerine Hz. Ömer, Senin bunlardan başka bir şeyin yok mu? diye sorunca, Bunlar benim ihtiyacım için kâfidir, diye cevap verdi. Gözleri yaşla dolan Hz. Ömer, Ey Ebû Ubeyde, dünya herkesi değiştirdi, ama seni değiştiremedi, buyurdu."[2]

Değerli okuyucularım, geçen yazımda da kendisinden bazı öyküler naklettiğim Ebu Ubeyde bin Cerrah hazretleri, daha hayatta iken cennet ile müjdelenen 10 sahabiden biridir. Allah (c.c.) bizleri onların şefaatinden yoksun bırakmasın.


# Yeniden canlanan ve zayıflayan bir iktisadi hayat

Bu öyküden de anlaşıldığı gibi artık zenginleşen İslam dünyasında yavaş yavaş nefislerin arzuları ön plana çıkıyor, imanlar zayıflıyor, dolayısıyla İslam ekonomisinin itici güçü olan dürüstlük, ölçüyü ve tartıyı doğru yapma, zekatını aksatmadan verme, malını satarken varsa kusurlarını müşteriye bildirme gibi "iman"a dayalı hususlar da geri planda kalmaya başlıyordu. Bir yandan da, İslam'ı ve Müslümanları en büyük düşman olarak gören Yahudi münafıkların çıkardığı fitne ve fesatlar yayılıyor, ekonomi gittikçe gerilemeye başlıyordu.

13. yüzyıla doğru, Rasulullah'ın varisleri olan ve kendilerine Horasan Evliyaları adı verilen bir dizi tasavvuf ehlinin terbiyesinde yetişen aziz Milletimiz, yeni bir iman hamlesiyle, İslam dünyasını yeniden ihya edecek, ve İslam ekonomisi de yeniden eski o ihtişamlı günlerine kavuşacaktı. Ve bu ihtişam, Lâle Devri olarak tarihe geçen safahat günlerine kadar devam edecek yeni bir zenginlik döneminin en önemli karakteristiği olacaktı.

Ancak, değerli okuyucularım, nefsî istekleri körükleyip insanları Allahü Tealâ'nın rahmet yasalarından uzaklaştıran her zenginlik döneminin "iman" üzerindeki olumsuz etkisi, ne yazık ki, bu son dönemde de aynı şekilde ortaya çıkıyor ve toplum, yeniden, dinin şekilden ibaret görüldüğü yeni bir rehavet dönemine giriyordu. Üstelik bu defa devrede batının teknolojik üstünlüğü de vardı. Ve böylece, İslam dünyasında, sağlığını yitirmiş her bünye de olduğu gibi, dert üzerine yeni dertlerin geleceği sıkıntılı yıllar başlayacak ve bu, zamanımıza kadar, gittikçe şiddetini artırarak devam edecekti.

Allah'a emanet olunuz.


----------------------------
[1] Bilmeyen arkadaşlarım için açıklamak istiyorum: Amacaoğlu, bu güçsüzün fakültedeki lakabı idi. Sağolsunlar, değerli dostlarım hâlâ bu lakabı kullanarak bana o günlerin heyecanını tattırırlar. Arkadaşımız Mete'yi geçen yıl kaybettik. Bu vesile ile Allah'tan kendisine bol rahmet dilerim.

[2] http://www.resulullah.org/ebu-ubeyde-bin-cerrah-ra