027  Faizsiz ekonomi


Değerli okuyucularım,

Geçen yazımda İslam ekonomisinin görünüşçe Serbest Piyasa Ekonomisine benzediğini, fakat dayandığı dünya görüşü itibariyle tamamen ondan ayrıldığını belirtmiştim.

Bir inanç sistemi olan İslam'da Allahü Tealâ, her şeyi yarattığı gibi, canlı cansız yarattığı her şeyin de sahibidir. Mülk O'nundur. Dilediğine verir, dilediğinden alır. Yani bunlar için gerekli sebepleri yaratır. Ayet-i kerimede:

"Mülkün sahibi olan Allah’ım! Mülkü dilediğine verir; dilediğinden çekip alırsın; dilediğini aziz, dilediğini zelil edersin; her iyilik yalnız senin elindedir." [Al-i İmran, 26] buyruldu.


# İslam'da mal sahipliği

O sebeple İslam ekonomisindeki mal sahipliği de, diğer ekonomik sistemlerde olduğu gibi "mutlak bir sahiplik" değil, geçici bir "tasarruf sahipliği"dir. Mal da, insanın bizatihi kendisi (nefsi) gibi ve insana bahşedilen diğer evlât, akıl, din, ve can nimetleri gibi geçici olarak insana tevdi edilmiş bir emanettir. Bununla birlikte devlet o malı bizatihi insanın kullanımına tahsis ederek tapu ile tescil etmekte, onun özel malı olarak kayıt ve sorumluluğu altına vermektedir.

Dolayısıyla kişi, Allahü Tealâ'ya inanıp O'nun iradesine teslim ve tabi olduğunu, yani "Müslüman" olduğunu bildirdiği andan itibaren, hem mal edinmede, hem de o mal üzerinde tasarrufta bulunmada, ilahi sınırları gözetmek gibi bir yükümlülük altına girmektedir. Hadis-i şerifte:

"Kıyamette, herkes ömrünü ve gençliğini nerede geçirdiğinden, malını nereden kazanıp nereye harcadığından ve ilmi ile amel edip etmediğinden sorguya çekilecektir." [Tirmizî] buyruldu.


# Dokunulmazlığı olan emanetler

Değerli okuyucularım, insan, diğer bütün canlılar gibi yaşamını sürdürmesi için, beslenme, giyinme, barınma gibi birçok şeylere ihtiyaç duyan bir varlıktır. Üstelik insan, yalnız biyolojik bir varlık değildir. Sahip olduğu akıl ve mânâ değerleri ile, o, aynı zamanda psişik ve toplumsal bir varlıktır. Dolayısıyla bunlar için de çeşitli mal ve hizmetlere ihtiyaç duymaktadır. İşte insanın ihtiyaç duyduğu tüm bu mal ve hizmetleri kendi sahipliği altında bulundurmak istemesinden daha doğal ne olabilir? Herkesin içinde oturacağı evin kendisinin olmasını, yatacağı yatağın, kullanacağı suyun, yiyeceği ekmeğin, yiyeceği etin, yumurtanın, sebzenin kendi eli altında, okuyacağı kitabın kendi kütüphanesinde olmasını istemesinden daha tabii ne olabilir? Mal sahipliği insan için çok önemli tabii bir içgüdü olup onun için atalarımız "Mal, canın yongasıdır" demişlerdir. Özü bakımından Allahü Tealâ'nın yarattığı evren adı verilen ilahi düzenin bir tamamlayıcısı olan "İslam toplum düzeni" de mal sahipliğine çok önem vermiş; Allah'ın insana bahşetmiş olduğu ve kendi emanetine verdiği evlat, akıl, din ve can gibi nimetlerle birlikte mal nimetini de kutsal saymış ve onu koruma altına almıştır:

"Müslümanın müslümana ırzı, malı ve kanı haramdır." [Tirmizî]

"Bir kimse kendini, dinini, namusunu ve malını korurken öldürülürse şehittir." [Tirmizî]

"Kendinin, din kardeşinin ve komşunun malını savunurken öldürülen kimse şehittir." [İbni Asakir]

"Bir müminin malını, onun rızası olmadan almak helâl değildir." [Ebû Dâvud]


# Faiz

Değerli okuyucularım, İslam ekonomisindeki mal sahipliği diğer iki sistemden tamamen farklı bir anlam taşıdığı gibi; mal, para ve hizmet gibi ekonomik değerlerin elde edilmesi de tamamen farklı bir anlam taşır.

Katma değer elde edilmesinde Ticaret, Sınai Üretim, Zirai Üretim ve Maden Üretimi ve bunlara dayalı hizmet üretimi esas alınmış, buna karşılık hiçbir ekonomik değer üretmeyen ancak ihtiyaç sahibi fertlerden para sahiplerine haksız bir kaynak aktaran Faiz yasaklanmıştır. Ayet-i kerimelerde:

"Oysa Allah alışverişi helal, faizi haram kıldı. Kime Rabb'inden bir öğüt gelir de faizcilikten geri durursa, geçmişi kendisinedir, onun işi Allah'a aittir." [Bakara, 275]

"Ey İnananlar! Faizi kat kat alarak yemeyin. Allah'tan sakının." [Al-i imran, 130] buyruldu.

Halbuki, Devletçi ekonomilerde faiz fazla bir anlam taşımamakta ise de, Liberalist ekonomilerde faiz, adeta ekonomilerin bel kemiği durumundadır. Paris Üniversitesi Uluslararası finans bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Moncef Cheikhrouhou kendisiyle yapılan bir röportajda "Dünyanın gayrisafi hasılası 74 trilyon dolarken bu finansal enstrümanların büyüklüğü 63 trilyon dolar"ı bulduğunu belirttikten sonra "Gerçek dışı ve reel ekonomiyle bağı olmayan bir finans sistemi içerisindeyiz" diye de bu durumdan yakınıyor.[1]


# Haksız kazanç, aldatma yasaklanıyor

İslam ekonomisi, yalnız üretken mekanizmalara dayanmakla kalmayıp buralardan elde edilen kazançların da dürüst bir şekilde elde edilmesini öngörmekte ve bunun için müeyyideler getirmektedir. Ayet-i kerimede:

"Aranızda mallarınızı haksızlıkla yemeyin; bildiğiniz halde günaha girerek insanların mallarından bir kısmını yemek için onu hakimlere aktarmayın." [Bakara, 188] buyruldu.

Hadis-i şeriflerde de:

"Bizi aldatan bizden değildir." [Taberânî]

"En uygun kazanç şu tüccarındır ki, ticarette yalan söylemez, sözünden dönmez, satarken malını övmez, alırken de (ucuza almak için) kötülemez." [Deylemî]

"Doğru tüccar, peygamberler, sıddıklar ve şehidlerle beraberdir." [Tirmizî]

"Malının kusurunu gizleyene Allahü teâlâ gazap eder, melekler de lanet eder." [İMace]

"Ölçü ve tartıda hile yapılınca, mahsullerde noksanlık baş gösterir." [Taberânî] buyruldu.

Görüldüğü gibi İslam'da kazanç, Ticaret, Üretim, Hizmet gibi üretken alanlardan elde edilmek durumunda olduğu gibi bu alanlarda kazanç elde edilirken de kimse aldatılıp kandırılmayacaktır.


# Zenginin malındaki hak

Değerli okuyucularım, İslam ekonomisini diğerlerinden ayıran en önemli farklılık ise devlet içindeki kaynak aktaran mekanizmalardır. İslam ekonomisini esas alan bir devlette kaynak aktaran iki temel mekanizma vardır. Bunlardan ilki "zenginden fakire kaynak aktaran zekat mekanizması"dır. Diğeri ise devlet hizmetlerinin görülebilmesi için "devleti besleyen cizye, haraç ve vergi mekanizması"dır.

İslam'a göre "zenginlerin malında fakirlerin hakkı" vardır. Fakirlerin fakirliğinin sebebi, zengilerin fakirlerin bu hakkını gözetmemeleri, yani zulmetmeleridir. Hadis-i şeriflerde, Rasülüllah (s.a.v.):

"Zenginlerin zekatı, fakirlere kâfi gelmeseydi, Allahü teâlâ fakirlerin rızkını başka yollardan verirdi. Aç kalan fakir varsa, zenginlerin zulmü yüzündendir." [El-Askeri]

"Malda zekâttan başka hak yoktur." [Ahkâm-üs-sultaniyye] buyurdu.


# Zenginliğin ölçüsü

İslam'da zenginlik ve fakirliğin ne olduğu net bir şekilde belirlenmiş ve buna "nisap" adı verilen ölçüler getirilmiştir. Bu ölçü, mesela, "ticari mallar için 96 gr altın"a denk gelen miktardır. Bunun üzerinde ticari mala sahip olan zengindir. Zenginlik oluşturan diğer üretken alanlar için de bu ölçüler bellidir. Zekat, insanların ihtiyaçları için sahip oldukları mallardan alınmaz; ticari mallar, zirai ürünler ve hayvanlar, çıkarılan madenler gibi çoğalan mallardan alınır.

Biraz istatistik bilgisine sahip olan arkadaşlarım hatırlarlar ki normal bir dağılım eğrisinde en uçta kalan bireylerin oranı %5'tir. Bunu ekonomik açıdan değerlendirdiğimizde bir toplumdaki en zengin ve en fakir bireylerin oranı, eksi ve artı değerler olarak yüzde ikibuçuktur. İlahi bir düzen olan İslam'da da zenginin çoğalan malındaki yüzde ikibuçukluk (kırkta birlik) bir kısım fakirin hakkı olarak görülmüş ve bunun fakirlere zekat olarak aktarılması istemiştir. Zekat uygulaması ihtiyari değil, mecburi bir uygulamadır.

"Zekat malları hazinede kendisine ayrılmış özel bir fonda toplanır ve ancak Kur’an’da bahsedilen sekiz sınıfa verilebilir. Bu sekiz sınıfın dışında devlet işine ya da ümmetin yararına bir işe bile harcanamaz."[2]

Allah'a emanet olunuz.


----------------------------
[1] http://www.netpano.com/turkiyenin-buyumesi-batililari-korkutuyor/
[2] http://www.rasidihilafet.org/kitaplar/Ekonomik_Sistem/25.htm