021  Çağdaş fetihlerin şablonu


Değerli okuyucularım,

Diyarbakır'da Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsünde Meyve Hastalıkları Laboratuvarının şefliğini yürüten çok değerli bir ağabeyimiz vardı. Bulunduğumuz binada aynı katta idik. Odalarımız da birbirine yakındı. Bazen birşey sormak, bazen de bitki hastalıkları üzerindeki engin deneyim ve bilgi birikiminden yararlanmak için odasına giderdim. O masasının üzeri öylesine dolu ve dağınık idi ki kendisine bir belge ihtiyaç olduğunda onların arasından nasıl bulup çıkardığını düşünmekten kendimi alamazdım. Şimdi de bu güçsüz o duruma geldim. Eee zamanımız teknoloji çağı. Herkesin olduğu gibi benim bilgisayarıma da her yerden yüzlerce değerli bilgi ve belge yağıyor. Bunların önemli gördüklerimi saklıyorum. Ama hepsi orada burada... Yüzlerce resim, audio, video, sunu, e-kitap, word belgesi, pdf... Geçenlerde bir belge lazım oldu. Bunca materyalin arasından bul bulabilirsen... Sonunda bunları bir sınıflandırıp düzenlemeye karar verdim. Bir arşivleme programı ararken Data Crow adında bir yazılımına rastladım. Bir Alman yazılımcı tarafından geliştirilmiş. Ücretsiz. Mükenmmel bir şey... Allah sahibini hidayete erdirsin de emeklerini zayi etmesin. Onunla CD'ler, kitaplar, kişiler, film, müzik, sunu, resim, yazı... aklınıza gelen her şey arşivlenebiliyor. İhtiyacı olanlara tavsiye ederim.


# Onay alan, bir anda dünya çapında oluveriyor

Bu tasnif işiyle uğraşırken tabii ister istemez hemen her materyalin içeriğine bakıyorum. Çalışma sırasında MP3 ses dosyası olarak kaydedilen Banu Avar'ın bir sohbeti dikkatimi çekti. "Geleceğin Şablonu" adıyla kaydetmişim. Banu Avar bu sohbetinde TRT'de çalıştığı yıllara ait bir anısını anlatıyor. Sonra da küresel güçler tarafından ülkelerin nasıl ele geçirildiğine değiniyor. "Bu şablon herkesin aklında dursun" diye de sözlerini tamalıyor. Bu sohbetin Youtube'daki orijinalini buldum daha sonra. İsteyen arkadaşlar aşağıdaki linki[1] tıklayarak oradan izleyebilirler. İzleme imkânı bulamayanlar için ben sizlere bu sohbetin Banu Hanımın ağzından çıktığı gibi yazılı bir dökümünü vermeye çalışacağım:

"Erbakan gibi biri değil, Tayyib Bey gibi biri lâzım imiş. Ve ben 1994'te burda fiksırlık yapıyodum. Yani gelen basın mensuplarına yardımcı oluyodum. Ve o zaman, zannediyorum nisan ayında, BBC aradı önce, arkasından ABC ve arkasından PBS aradı. Hepsinle aynı konuşma geçti. Konuşma şöyleydi. Nik Tavin arıyo, editörü, efendim diyolar Refah Partisi konusunda biz bir program yapmak istiyoruz. Tamam diyorum, hemen sayın Erbakan'ı ayarlıyeyim. Hayır onu istemiyoruz, yardımcısı varmış, kimse tanımıyo o zaman daha, Abdullah Gül'ü istiyoruz, büyükşehir belediye başkanı Tayyib Erdoğan'ı istiyoruz ve Fehmi Koru'yu istiyoruz. Aradan bir hafta geçiyo, ABC arıyo, birebir aynı konuşma. Allah Allah diyorum, ben, çünkü o zaman bilmiyoruz bu insanları da, yani şeyi, Abdullah Beyi meselâ. Arkasından PBS arıyor. Şeyin, Amerikan'ın en önemli Devlet Radyo Televizyonu. Birebir aynı konuşma, Erbakanı ayarlıyeyim, hayır istemeyiz, biz büyükşehir belediye başkanını, Abdullah Beyi ve şeyi isteriz. Ve geldiler. Ben de duruyo o kayıtları, yapıldı o konuşmalar filan. O zaman belliydi, nereye geçileceği... "

Değerli okuyucularım, geçen yazımda bu devlet adamlarımızın CFR üyesi Morton Abramowitz ile ilişkileri anlatan bazı makalelerden aktarmalar yapmıştım. İşte böyle Küresel Derin Devletin "olur"unu aldınız mı bir anda herşey değişiveriyor. Dünyanın en büyük Radyo Televizyon kuruluşları artık sizin peşinizde koşmaya başlıyor. Bir anda beş kıtada kendisinden söz edilen dünya çapında bir kişi oluveriyorsunuz.

Küresel Derin Devleti çok yakından tanıyan ve bu konuda hazırladığı birçok belge, program ve çeşitli görsel materyal ile milletimizi daima uyanık tutmaya çalışan Banu Avar sözlerine daha sonra şöyle devam ediyor:


# Ülkelerin ele geçirilme şablonu

"Şu anda da belli adamlar hazırlanıyo, solda bu, sağda bu, şunda şu. Bunları hepsini. Bunları... Nelson Lepsky denen CIA istasyon şefi diyor ki Büyük Millet Meclisinin her tarafındayız, diyo. Şimdi böyle adamlar getiriliyo, getirilir getirilmez deniyo ki: Özelleştireceksin! Burda sıkıntı istemiyorum diyo ülkede. Ve bütün olan biten fabrikalar kapatılıyo. Yugoslavya'da da bu yapıldı, birçok ülkede bu yapıldı. Ondan sonra aç ve işsiz olarak sokaklara dökülen insanları, evinden de belki çıkamıyan insanlara ya da, televizyonla zehir enjekte edilmeye başlıyo, yemekteyizden başlıyo, senin bütün kutsallarına, nimetine hakaret ediyo, yaşlıların hepsini uçkur peşinde gösteren evlilik programları... 68 ülkede birden başlatıldı bunlar. Aynı şekilde kadınlara sabahtan akşama kadar kendi kocasını kendi en önemli insanlarını hakaret edecek şekilde 5 dakika içinde meşhur olma imkanı tanınıyo, kendi kocasını çekiştiriyo ekranda, ki biz kol kırılır yen içinde kalırla büyüdük. Bütün bu şeyler, yani aklınıza gelebilecek her türlü kutsal, tabu yıkılıyo. ... İnanılmaz bir düşme yaşanıyo kültürel olarak. Bu şekilde bir şeyle, arkasından da Yugoslavya'da da yapıldığı gibi, etnik sendikacılık ve etnik kaşıma başlıyo. Düğmeye basılıyo. İç savaş çıkıyo. Ve bir bakıyosunuz ordu ile polis karşı karşıya getirildi Yugoslavya'da, polis silahlandırılmıştı.. Ve daha sonra barış gücü askerleri gelip, biz sizi ayırmaya geldik deyip, petrol bölgelerine, ... ya da stratejik bölgelere el koyuyolar. Bu şablon herkesin aklında dursun."


# Aslında şablon gayet açık

Aslında şablon gayet açık. Önce özelleştirmelerle yerli sanayi çökertilip ülke küresel güçlerin pazarı haline getiriliyor. Sonuçta işsiz kalıp aç ve perişan düşen insanlar sokaklara dökülüyor... Arkasından kültürel yozlaşma... Sonra da, özellikle dinamik bir güç olmaları sebebiyle, gençleri hedef alan etnik ve sınıfsal kaşımalar... Kargaşa... Çatışmalar... Sonra da barış gücü, nato veya uluslararası koalisyonun askerleriyle işgal... Hepsi bu kadar.

Değerli okuyucularım, hiç kuşku yok ki bu formülde en önemli şey, elbette, bir kaos ortamının hazırlanması aşaması. Herkes halinden memnun olur, herkes birbiri ile uyum içinde, birlik ve beraberlik içinde, rahat ve huzur içinde yaşarsa, yani uygun bir ortam olmaz ise nasıl kaos oluşturacaksınız. Bir kargaşa ortamını yaratabilmek için işsizlik olmalı, memnuniyetsizlik olmalı, hukuksuzluk olmalı, kimlik kavgaları, sen-ben kavgaları olmalı, sınıf kavgaları, ırk kavgaları, mezhep kavgaları olmalı, kısaca birbirine düşman taraflar olmalı öyle değil mi ya... Bu vazife de, yani bu ortamları hazırlayacak uygun yasaların çıkarılması da hükümetlere düşüyor. Banu Avar'ın sözünü ettiği CIA istasyon şefinin Büyük Millet Meclisinin her tarafındayız sözü boşuna değil yani. Sonuçta iş, ülkelerin meclislerine, yani seçilmişlere düşüyor!

Şimdi geriye dönerek Şeytanîlerin belgelerindeki şu ifadeleri bir kere daha hatırlayalım:

"Onların müesseselerini ... mekanizmasını hareket ettiren zembereklerin uçlarını ele geçirdik. Bu zemberekler düzenin sıkı fakat tam hassas yerinde bulunurlar. Biz onların yerine, liberalizmin karışıklığa verdiği ruhsatı yerleştirdik."

Allah'a emanet olunuz.


----------------------------
[1] http://www.youtube.com/watch?v=TNLueVtDgak