020  Ülkeler, artık ordularla fethedilmiyor


Değerli okuyucularım,

Dünyada çaresiz dert ve sıkıntı yoktur. Elbette her derdin çaresi vardır. Ancak derdin çaresini bulabilmek için önce ona doğru tanı koymak gerekir. Sonra da o sıkıntıya sebep olan şeylerin ortadan kaldırılması. Hastalığa doğru tanı konulamadığında sebepler başka yerlerde aranır. Hastalık da, hastalandırdığı şeyi yok edene kadar, durmadan ilerlemeye devam eder.

Yıllardır ülkemizde çok can sıkıcı olaylar oluyor. Bunlara doğru tanılar konulamadığı için sorunlarımız katlanarak devam ediyor. Bunun en önemli sebebi, devletimizin "millî bir devlet" olamayışıdır. Birçok insanlar Devletimizi seçtiğimiz insanların yönettiğini sanıyor. Yazık ki, bütün ülkeleri olduğu gibi, bizim devletimizi de son 1-2 asırdır küresel güçler yönetiyor. Onun için aziz Milletimiz kime teveccüh etse sonunda hüsran ile karşılaşıyor.


# Ülkeler, artık ordularla fethedilmiyor

Birçok insanımız, hâlâ ülkelerin, Ortaçağda olduğu gibi, ordularla fethedildiğini sanmaktadır. Halbuki o devir çoktaaaan kapanmıştır. Artık ülkeler, ordularla değil, algı yönetimiyle insanların beyinleri istenildiği gibi kontrol edilerek, önceden kendilerine icazet verilmiş, halkın iradesini elinde bulundurabilecek yetenekli kişiler, göstermelik seçimlerle devletlerin başına geçirilerek içten fethedilmektedir. Çeşitli toplum mühendisliği yöntemleri, para ve medya kullanılarak... İrade artık, Küresel Derin Devletin, daha açık bir anlatımla, kendilerini tanrı sanan birkaç çağdaş firavunun elindedir. Çok acınacak bir durumdur ki, ülkelerin geleceğini onlar belirliyorlar. Sınırları onlar çiziyorlar. Şu anda hedefte İslam ülkeleri, ve özellikle de dünyada İslam'ın temsilcisi olarak gördükleri Türkiye ve Türk Milleti vardır. Artık gelecekte neler olacağını bilmek için "füturist" olmanız gerekmiyor. Biraz İngilizce bilmeniz ve ABD medyasını, özellikle CFR'nin CIA'nin yayın organlarını ve bunların başındaki adamların açıklamalarını izlemeniz yeterli. Örnek mi istiyorsunuz. İşte size 20 Ekim 1996 tarihli bir derginin kapağı:

Bu manşetle ilgili olarak, Suay Karaman, "Vatan Sağolsun" adlı makalesinde[1], Aydınlık Dergisi’nin CIA’nın yan kuruluşu RAND Corporation'u kaynak göstererek Abramowitz'in "Tayyip’i Erbakan’ın yerine hazırladığı" ve Amerika'nın "Tayyip Erdoğan’ı Başbakan, Abdullah Gül’ü de Dışişleri Bakanı yapacağı" haberini verdiğini yazıyor. O ve daha sonraki günlerdeki gelişmeleri de Okan İrtem'in "Bir bölme operasyonu: İsrail kucağında doğum" başlıklı yazısından[2] öğreniyoruz:


# Morton Abramowitz, Erdoğan’ı ziyaret ediyor

"Aynı dönemlerde, Türkiye’de büyükelçilik de yapmış üst düzey bir ABD görevlisi, Yahudi kökenli Morton Abramowitz’in 1996 yılında Erdoğan’ı Büyükşehir Belediyesi’ndeki odasında ziyaret ettiği ve "Siz İstanbul’u yönetip yıldızınızı parlatabildiğinize göre, Türkiye için de çok şey yapabilirsiniz" dediği kayıtlıdır."

dedikten sonra yazar daha sonraki olayları kendi sosyalist bakış açısından irdeliyerek aşağıdaki şekilde aktarıyor:

"O güne dek Hazine, parasının bir kısmını özel bankalarda tutuyor ve aynı zamanda bütçe finansmanı için özel bankalardan borç alıyordu. Başka deyişle, bankalarda parası varken bankalardan borç istiyordu. Ama bankalardaki parasına düşük faiz verilirken, borcuna yüksek faiz uygulanıyordu. Erbakan, hazırladıkları havuz sistemi ile bunu keseceklerini ilan etmişti; bu da, Koç ve Sabancı açısından, değirmenlerine akan suyun kesilmesi demekti. Erbakan bu “büyük günahına”, binek otomobil ithalatı günahını da eklemişti. Fadıl Akgündüz vasıtasıyla Malezya’dan ucuz otomobil ithal etmiş ve başta Koç olmak üzere, yerli otomobil üreticilerini kızdırmıştı. ... Öylesine kızmışlardı ki, 2002 seçimleri sonrasında, Siirt seçimleri yenilendiğinde, Fadıl Akgündüz’ün seçime tekrar girmesini engelliyor ve yerine gayrı meşru yollarla, hiçbir kuralı tanımayacak biçimde Tayyip Erdoğan’ı getiriyorlardı."


# ABD temasları

"Koç grubu, Tayyip Erdoğan ve Gül’ün 2002’deki ABD temaslarında da sahnedeydi. Erdoğan 2002’de gittiği Amerika’da, müfrit siyonistler Morton Abramowitz, Henry Barkey, Richard Perle gibi önemli isimlerle başbaşa görüşüyor, Lehman Brothers Aracılık Kurumu ve CIA’in düşünce kuruluşu sayılan Rand Corporation görevlileri ile toplantılara katılıyor, American Jewish Congress yetkilileri ile tanışıyordu. Bu görüşmelerde AKP’nin ABD ve İsrail’e bakışının da gündeme geldiğini ve tanıştığı görevlilerce Erdoğan’a, "bir daha asla Refah Partisi" denmiş olduğunu tahmin edebiliriz."

Yazarın düşündüğü gibi bu hareketin yalnız burjuvazinin çıkarları ile ilgili olmadığını "kenandabirkuyu" adlı blogda yayınlanan "AKP İktidarı Döneminde ABD ile İlişkilerdeki Süreklilikler/Değişiklikler" adlı makaledeki[3] ifadelerden anlıyoruz:

"Çünkü İlhan Uzgel’e göre, AKP, Türkiye’de 1980’lerde Özal iktidarları döneminde başlayan ve 1990’larda kesintiye uğrayan dönüşümü gerçekleştirme süreci ile Ortadoğu’da ABD’nin başlatmak istediği "İslamcı hareketleri sistem içine çekme" projesinin kesiştiği bir noktada ortaya çıkmıştır."


# Mesele yalnız İslam'ı sistem içine çekme hareketi mi?

Değerli okuyucularım, bu yalnızca, Erbakanvari İslamcı hareketin, tekerlerine çomak sokmasını önlemeye yönelik önlemlerden biri idi. Çünkü bu hareket diğer İslam ülkelerindeki gelişmelerle birlikte büyük bir olgu haline dönüşme eğiliminde idi. Böylece Erbakanvari İslamcı harekete, Yahudilerin Dünyayı kendi yönetimlerinde tek din tek devlet çatısı altında birleştirme çabalarına uygun, bir alternatif üretilmiş oluyordu. Ne olduğu tam olarak anlaşılmayan bir Ilımlı İslam hareketi. Böylece İslam, sulandırılmış, esaslarından uzaklaştırılmış ve diğer dinlerle (yani küfürle) hemhal edilebilecek bir hale geliştirilmiş olacaktı.

Ancak bütün bunlar olurken bir yandan ABD’nin Ankara Büyükelçisi (1989-1991) ve Dış İlişkiler Konseyi (CFR) üyesi olan Morton Abramowitz, 1994 yılında "Türkiye parçalanabilir" açıklaması yapıyor[4], diğer yandan Tayip Erdoğan her yerde kameraların önünde "Ben Amerika'nın Büyük Ortadoğu Projesi'nin eş başkanıyım. Bana bir görev verildi. Ben bir görevi yerine getiriyorum" diye beyanatlar veriyor, ve bir başka taraftan da ABD'de Büyük Ortadoğu Projesiyle ortadoğunun alacağı şekli gösteren haritalar yayınlanıyordu:


# Ana amaç Arz-ı Mev'ut Projesi için Türkiye'yi parçalamak

Yani anlaşılıyordu ki mesele yalnız İslam'cı hareketleri sistem içinde çekme hareketi değildi. Ana amaç Arz-ı Mev'ut Projesine öncül teşkil etmek üzere Türkiye'nin parçalanması idi. Ve bu amaç sürekli kamufle ediliyor ve gözlerden uzak tutulmaya çalşılıyordu. Hâlâ da aynı kamuflaj "Çözüm Sürecı" adı altında ustaca sürdürülmektedir.

Şimdi birileri çıkıp bu güçsüzü "Biz halkın oyu ile geldik. 75 milyonu temsil ediyoruz" sözlerine inandırabilir mi? Hemen belirteyim buna inansam bile içimde daima bir şek ve şüphe olacaktır.

Allah'a emanet olunuz.


----------------------------
[1] http://www.ilk-kursun.com/haber/121126
[2] http://www.aydinlikgazete.com/yazarlar/okan-irtem/20847-bir-bolme-operasyonu-israil-kucaginda-dogum-.html
[3] http://kenandabirkuyu.blogspot.com.tr/2014/01/akp-iktidar-doneminde-abd-ile.html
[4] http://www.guncelmeydan.com/pano/abramowitz-in-tercumesi-turkiye-nin-nazik-durumu-neymis-banu-avar-t32635.html