005  Osmanlıyı parçalayan düzenlemeler


Değerli okuyucularım,

Bir süre önce sizlere Bojidar Çipof imzası ile yayınlanan "Türkiye'de Masonluk Tarihi" adlı bir yazıdan alıntılar sunmuştum. Ve hatırlayacaksınız o yazıda ülkemizdeki Masonları ikiye bölen 1965 olaylarından söz ediliyordu. Bu güçsüz o yıllarda Ziraat Fakültesinde öğrenci idim. Bu olayların sıcaklığı devam ettiği yıllarda da Fakülte'nin Menemen'deki çiftliğinde staja başladık. Tam bu sıralarda Yeni İstanbul gazetesinde Türkiye'deki masonlarla ilgili bir yazı dizisi yayınlanmaya başladı. Biz de merak itkisiyle bunları takip ediyor ve olup bitenleri anlamaya çalışıyorduk. Fakat ilgi çekici bir şey oldu. Gazetenin yazarları birer birer değişmeye başladı. Dizinin önceki bölümlerinde listelerde mason olarak adı geçen bazı kişiler, gazetede yazar olarak yer almaya başladılar. Ve tabi yazı dizisi de kesildi. Anladık ki gazete el değiştirmişti.


# Mağrur olmasınlar, onlardan büyük Allah var!

Şimdi bunları size niye anlatıyorum? Küresel Derin Devletin ve onların ileri karakolları durumunda bulunan Mason Localarının sır korumadaki titizlikleri hakkında bir fikir edinmeniz için anlatıyorum. Ama aradan neredeyse yarım yüzyıla yakın bir zaman geçti. Çok şeyler değişti. Küresel Derin Devlet, artık her şeye hâkimdir. Dünyadaki haber ajanslarının, görsel ve yazılı medyanın neredeyse tamamı artık denetimleri altındadır. Borsalar, bankalar, her türlü para ve ödeme sistemleri onların denetimlerindedir. Şu anda kredi kartıyla yaptığınız her alışverişten onlara pay gidiyor. Atom bombaları, hidrojen bombaları, napalm bombaları, fosfor bombaları, salkım bombaları, zehirli gazlar, biyolojik silahlar gibi insanlığı tehdit eden ne kadar pislik varsa onların ellerindedir. Dünyanın uyuşturucu ve kara para aklama çetelerini onlar idare ediyorlar. Artık hiç kimseden korkuları yoktur. Artık gizlenmek değil, bilakis güçlerinin herkes tarafından bilinmesini istiyorlar. Yoksa Rockofeller ve Rothchild, dünya medya devinin patronu Murdoch'a röportaj verirler miydi? O, onların adamı değil mi? Bu yazıları 40 yıl önce yazsa idim, bu güçsüzü çoktan temizlerlerdi. Ve faili meçhuller listesine bir kişi daha eklenmiş olurdu. Ama şimdi belki de propagandalarını yapıyorum diye memnun bile oluyorlardır. Fakat mağrur olmasınlar. Onlardan büyük Allah var!


# İman sınavı..."

Değerli okuyucularım, kuşkusuz, Küresel Derin Devlet ve onların getirdikleri bu "yeni dünya düzeni", imanlarımız için en büyük sınavdır. Allah (c.c.), batılın hak gibi insanlara sunulduğu, insanların hak ve hukukuna cansiperane titizlik gösteren gerçek iman sahiplerinin horlanıp deveyi hamuduyla yutan, müslümanların sahip olduğu bütün ayni ve nakdi değerleri ehl-i küfre peşkeş çeken müslüman görünümlü hainlere itibar kazandırıldığı bu düzen içinde, hepimize hakkı batıldan iyiyi kötüden ayırmak için gerçek bir iman, akıl ve iz'an nasip etsin. Artık şu zamanda Hakkı hak bilip Hakka tabi olmak, batılı haktan ayırıp ondan kaçınmak o kadar kolay birşey değildir. İlim gerektirmektedir, irfan gerektirmektedir, kibir, kin, nefret, intikam gibi duygulardan arınmış, aleme rahmet nazarıyla bakan bir kalb gerektirmektedir, iyiyi kötüden ayıracak bir aklıselim gerektirmektedir, düşmanların akıl almaz hile ve desiselerine karşı uyanık bir zihin gerektirmektedir. Gözünü dünya sevgisi bürümüş birçok din kardeşimiz, neye, kime hizmet ettiklerinin farkında bile değildirler.


# Süslü sözlerin altındakileri doğru anlamak...

Küresel Derin Devlet, tam bir makyavelist yapılanmadır. Amaca ulaşmak için her şeyi meşru görmektedirler. Sizlere en son sunduğum röportajı hatırlayın. Atom bombasını denemek için Japonları nasıl kışkırttıklarını, körfez savaşında Uranyum bombalarının, Yugoslavyada salkım bombalarının nasıl denendiğini, Vietnam'da, Kore'de kimyasal zehirler, mikrop bombaları, dioksin gibi çeşitli zehirler ile nasıl biyolojik savaş denemeleri yapıldığını sanki sıradan basit olaylarmış gibi ve övünerek anlatıyorlar. Halbuki bu olaylarda yüzbinlerce insan öldü. Yüzbinlerce insan evsiz barksız kaldı. Hiç mi vicdanları sızlamıyor. Olmayan vicdan nasıl sızlasın ki? İşin en şaşırtıcı tarafı da, yaptıkları her kötülüğü, dünyayı saran büyük bir medya ordusuyla, insanlığa büyük bir iyilikmiş gibi sunmalarıdır. Arap ülkelerinde yüzbinlerce insanın ölümü ile sonuçlanan ve petrol kaynaklarının küresel sermayenin kontrolüne girmesini sağlayan kanlı olayları insanlara "Arap Baharı" diye yutturdular. Tüm işleri riyadır. O sebeple bunların cilâlı sözlerine asla aldanmamalıdır.

Herkes bunların süslü sözlerinin altında yatan gerçek niyeti doğru anlamaya çalışmalı ve tuzaklarına düşmemelidir. Bunların hümanizm, barış, kardeşlik, insan hakları, eşitlik, daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük gibi insancıl sözlerinin altında, daima, o ülkeleri bölüp parçalıyarak onları, zayıf, güçsüz, çaresiz ve daha kolay yutulabilir hale getirecek, kısaca dünyayı bunların egemenliğine sokarak tüm insanlığı ebedi kölelige götürecek yasal düzenlemeler yatmaktadır.


# Masum düzenlemelerle Osmanlı nasıl parçalandı?

Sözlerimdeki doğruluk payını anlamak istiyorsanız son iki-üç asırdır cereyan eden olaylara bir bakınız. Bizden bir iki örnek vereyim: Bunlar, 1800'lü yılların ilk yarısında, önce, İslam terbiyesinden uzak yetişmiş, batı kültürü hayranı, İskoç Mason Locasının önde gelen bir üyesi olan Mustafa Reşit Paşa'nın sadrazamlığa gelmesini sağladılar. Sonra ona "Allah'ın inayeti ve Peygamberin yardımlarıyle devletin iyi bir şekilde idaresini sağlamak gayesiyle yeni kanunların konulmasının gerekliliği" vurgulanan "Tanzimat Fermanı"nı çıkarttırdılar. Bu fermanla gûya namus, can ve mal güvenliği, vergi, askerlik gibi konularda Müslüman, Hıristiyan bütün tebaaya eşit haklar tanınmıştı.[1] Sonuçta ne oldu? Sonuçta yüzyıllardır askerlik yapmayan hıristiyanlar gene askerlik yapmadılar. Sınırlarda ölenler yine Müslümanlar oldu! Müslümanlar vergilerini devlete verirken, hıristiyanlar kiliselere verdiler! Güçlenen kiliseler, Ermenileri, Rumları ve Bulgarları kışkırtarak ırkçılık duygularının körüklenmesiyle devlet içinde birçok sıkıntılara sebep oldular. Meşrutiyetin ilanı, masonların ve bu grupların idarede söz sahibi olmasıyla da koca bir imparatorluk dağıldı gitti.

Gelip geçmiş Osmanlı Padişahlarının en iyilerinden biri olup ülkemizi bugünkü çağdaş görünümüne ulaştıran yüzlerce fakülte, yüksek okul, fabrika, askeri, idari ve teknik tesisin temelleri kendi zamanında atılan ve "Bu kadar zamandır milletimin hiçbir evrakına abdestsiz imzâ atmadım"[2] diyecek kadar da Peygamber sünnetine uyan II.Abdulhamit'e, sırf kendilerine filistin topraklarını satmadı ve devletin dağılmasına izin vermedi diye Kızıl Sultan lâkâbını[3] taktılar. Ona karşı olup devletin parçalanmasında buyük katkısı olan vatan hainlerine de vatan şairi, hürriyet şairi gibi isimler takarak bizlere yutturdular. Onların böyle olmadıkların ancak aradan yüzyılı aşkın bir zaman geçtikten sonra şimdi daha iyi anlıyoruz.

Onun için bunların akı kara, karayı ak gösteren hilelerine aldanmamalı, niyetlerini doğru algılamalıdır.

Allah'a emanet olunuz.


-------------------------------
[1] Yeni Rehber Ansiklopedisi, 8.Cilt, Gülhane Hatt-ı Hümayunu bahsi.
[2] http://www.enfal.de/ecdad18.htm
[3] http://www.osmanli.org.tr/yazi-5-243.html