003  Irk ve Din nifakı


Değerli okuyucularım,

Önceki yazımda Küresel Derin Devletin, işlem yaptığı her ülkede, yine o ülkenin kaynaklarını kullandığını belirtmiştim. En yakın örnekler, Suriye ve Mısır'dır. Bu ülkelerde yine bu ülkelerin insan ve madde kaynakları kullanılarak müslümanı müslümana kırdırıyorlar.

Yazık ki her ülkede kendilerine hizmet edecek bazı kişiler bulabilmektedirler. Bunların bir kısmı para, mal ve makam gibi dünyalıklara tamah ederek bunların amaçlarına vasıta olmaktadırlar. Bir kısmı da vatansever iyi niyetli insanlar oldukları halde, bunların cilâlı sözlerine aldanarak veya kendilerine telkin edilen fakat gerçekte altlarında bin türlü hıyanet bulunan fikirlerine kapılarak onların amaçlarına hizmet etmektedirler. En çok kullandıkları kişiler de, o ülkenin vatandaşı olduğu halde, dinî veya ırkî farklılıkları nedeniyle kendilerini bir türlü içinde bulunduğu toplumum bir unsuru olarak kabul edememiş, kalben huzursuz kişilerdir.


# İslam'ın getirdiği 'birlikte yaşama' hoşgörüsü

Aziz Milletimiz, İslam'ın kendisine sağladığı yüce erdemle, her dinden her ırktan insana oldukça hoşgörülü yaklaşmış, münafıkların zaman zaman çıkardığı fitneler dışında, hiç kimseye dinî veya ırkî farklılığından ötürü herhangi bir ayrıcalık yapmamıştır. Bilakis zulüm gören herkesi, bağrına basmıştır. Bu hoşgörünün altında yatan ana sebebin, aşağıdaki ayet ve hadisler olduğunu düşünüyorum:

"Ey insanlar, sizi, bir erkekle bir kadından yarattık. Birbirinizle tanışmanız için milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah indinde en üstününüz, takva'da en ileri olanınızdır." [Hucurat 13]

"Doğrusu inananlar, yahudiler, sabiiler ve hıristiyanlardan Allah'a ve ahiret gününe inanan, yararlı iş yapan kimselere korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir." [Maide, 69]

"Kitap ehlinin hepsi bir değildir: Onlardan geceleri secdeye kapanarak Allah'ın ayetlerini okuyup duranlar vardır; bunlar Allah'a ve ahiret gününe inanır, kötülükten meneder, iyiliklere koşarlar. İşte onlar iyilerdendir." [Ali imran, 113-114]

"Dinde zorlama yoktur; Artık hak ile batıl iyice ayrılmıştır. Tağutu (saptırıcıları) inkar edip Allah'a inanan kimse, kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa sarılmıştır." [Bakara, 256]

"Sizin dininiz size, benim dinim banadır." [Kafirun, 6]

"Allah, din uğrunda sizinle savaşmayan, sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik yapmanızı ve onlara karşı adil davranmanızı yasak kılmaz; doğrusu Allah adil olanları sever." [Mümtehine, 8]


# Irkçılık yasaklanıyor!!

Hadisi şeriflerde de;

"İnsanlar [insan olarak] bir tarağın dişleri gibi eşittir" [İbni Lâl]

"Rabbiniz bir olduğu gibi, babalarınız, dininiz ve Peygamberiniz de birdir. Arabın Aceme [Arap olmayana], Acemin Araba üstünlüğü olmadığı gibi, kırmızının karaya, karanın kırmızıya üstünlüğü yoktur. Hiçbir milletin diğerine üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir." [İbni Neccar]

"Irkçılık yapan, ırkçılık için savaşan ve ırkçılık uğrunda ölen, bizden değildir." [Ebu Davud] buyruldu.

Görüldüğü gibi İslam, en yetkili ağızdan ırkçılığı yasaklamış, insanların ve toplumların değerini belirleyen tek ölçünün takva (Allah korkusu) olduğunu bildirmiştir. Bu inanış çerçevesinde yüzyıllarca her din ve ırktan insan bu topraklar üzerinde kardeşçe yaşamış kimse kimseye kötü gözle bakmamıştır. Taa ki Küresel Derin Devlet tarafından insanlarımızın kalblerine nifak tohumları ekilene kadar.


# Devletleri parçalamak için ırkçılık ve din nifakı

Değerli okuyucularım, İslam, tüm insanlığın mutluluğu için gerekli tüm enstrümanları, herkesin anlayacağı ve kolayca uygulayabileceği bir ilkeler ve kurallar bütünü halinde sunan son ilahî dindir. Rabbimiz indinde İslam'dan başka din de yoktur. Ve bu din, insanlar arasındaki en büyük nifak kaynaklarından biri olan ırkçılığı açık bir şekilde yasakladığı halde, şeytanî bir yapılanma olan Küresel Derin Devlet, tam tersi bir uygulama ile, son birkaç yüzyıldır, yaratmak istedikleri fitneler için, ırkçılığı ve din farklılıklarını sürekli körüklemiştir. Şimdi Sayın Faruk Aslan'ın sözlerini tekrar hatırlayalım:

"Ancak derin Türk devletinin kurucusu .. Baron Rudolf von Sebottendorf’dur. Nazilerin derin devleti Thule’yi kuran Baron Rudolf von Sebottendorf, 1933-1945 yılları arasında Türkiye’de bulundu. Almanya’da Thule olarak bilinen bu örgütün, Türkiye’deki adı Ergenekon olarak biliniyor. Almanya’da Alman milliyetçiliğini yönlendirmeye çalışan örgüt, Baron'un girişimleriyle, Türkiye’de de Türkçülüğü yönlendirmeye çalıştı. Almanya’nın pagan (putperest) köklerine dönmesine çabalayan örgüt, Türkiye’de 'Şamanizmi' canlandırmaya çalıştı."

Şimdi de son röportajdaki bazı ifadeleri hatırlamaya çalışalım:

"Hitler’in bulunduğu mevkiye gelmesi ve Alman ulusunu büyülemesi, yine bizim tarafımızdan aldığı mali yardımlar sayesinde olmuştur. Harriman, Guaranty tröstü gibi Amerikan finans devleri, Alman çelik kralı Thyssen’ın mali yardımları ve Thule Örgütü’nün desteğiyle Hitler, dünya savaşı başlatacak güce erişiyordu."

Küresel Derin Devlet, Osmanlı İmparatorluğunda da çeşitli etnik grupları kışkırtarak onların devletten ayrılmasını ve ayrı güçsüz devletçikler haline gelmesini sağlamıştır. Şimdi de, Türkiye'yi parçalamak için, ateist PKK ile Kürtçülüğü canlandırmaya çalışıyorlar.


# Irkçılık, kendileri için serbest, diğerleri için suç

İşin en şaşırtıcı tarafı, bir yandan dünyanın her yanında ırkçı örgütler kurup ırkçı eğilimleri artırmaya çalışırlarken, diğer yandan kendileri zarar görmesin diye, hemen her ülkede, büyük bir medya baskısı ile ırkçılığı bir suç gibi göstermeye çaba sarfetmektedirler. Halbuki en büyük ırkçı, kendileridir:

"Çünkü bizim ırkımız seçilmiş ırktır, diğerleri sadece köledirler."

Ekonomik bunalım, uyuşturucu, spekülasyon, tefecilik gibi gayri ahlakî yollarla zenginleşip sonra da bu paralarla dünyanın her yanında durmadan fitneler çıkarmanın, yüzyıllardır dünyayı kana bulayıp on milyonlarca insanın ölümüne sebep olmanın, insanları yerlerinden yurtlarından etmenin neresi üstünlük sizlerin takdirine bırakıyorum. Aziz Milletimizin dilinde bunlara alçaklık denir.

Değerli okuyucularım, elbette her insanın kendi milletini sevmesi kadar tabii bir şey olamaz. Vatanını, milletini sevmek başka, ırkçılık dâvâsı gütmek başka şeydir:

"Vasile b. El-Eska’ anlatıyor:

Hz. Peygamber (s.a.v)’e “Irkçılığı yasaklıyorsunuz. Kişinin kavmini sevmesi ırkçılık sayılır mı?” diye sordum.

“Hayır, ırkçılık, kişinin kavminin yaptığı zulmüne yardımcı olmasıdır.” diye buyurdu." [Ahmed b. Hanbel]


# Türk Milletini sevmek

Görüldüğü gibi ırkçılık, takvadan uzaklaşmak, insanların zulmüne ortak olmaktır. Yoksa Allah'ın ve O'nun değerli elçisinin sevgisini her şeyin üstünde tutarak kişinin kavmini sevmesinin elbette mahzuru yoktur. Hele Türk Milleti gibi, ordusu Muhammedin ordusu olan, kendisini Allah'a ve İslam'a adamış ve bu uğurda yüzbinlerce şehit vermiş milletleri sevmek ise, İslam'ın yücelmesini, İlahî ahkâmın tüm yeryüzüne egemen olmasını istemek demektir ki bu herkes için vaciptir. Kişiye, hiçbir şey, Allah'tan ve O'nun tüm insanlığın ebedi mutluluğu olan dininden daha sevimli olmamalıdır.

"De ki: "Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabanız, elde ettiğiniz mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden evler sizce Allah'tan, Peygamberinden ve Allah yolunda savaşmaktan daha sevgili ise, Allah'ın buyruğu gelene kadar bekleyin." [Tevbe, 24]

Allah'a emanet olunuz.