019  Benlik dâvası


Değerli okuyucularım,

İnsanı diğer benzer yaratıklardan ayıran en önemli özellik, hiç kuşku yok ki, "kişilik" sahibi olmasıdır. Kişilik, aklın bir ürünüdür. Akıl, varlık ve sağlık nimetinden sonra Allahü Tealâ'nın insana bahşettiği en büyük nimettir. İman da dahil, insanın sahip olduğu bütün yükümlülükler, yetkiler ve sorumluluklar akıl ile başlar. Aklı olmayanın sorumluluk ve yükümlülükleri de olmaz. Gençlik yıllarımızda köyümüzde Şevket adında bir çocuk vardı. Sürekli etrafındakilere "Bana deli Şevket deyin, lan" diye baskı yapardı. Aklınca adını deliye çıkaracak, böylece bütün sorumluluklarından kurtulup canının istediği gibi yaşayacak. Gerçekte, insanın onu bunu düşünemez bir hale gelmesi, kuşkusuz, onun en büyük felaketidir. İnsanın düşünebilmesi, olguları analizleyip sentezleyebilmesi, yeni fikirler üretebilmesi, olup bitenleri ve ilerde olup bitecekleri değerlendirebilmesi, gerektiğinde kendini ve içinde bulunduğu topluluğu korumaya yönelik önlemler alabilmesi, onu, kendine özgü nitelikleri, kendine özgü arzu ve istekleri, kendine özgü rey ve iradesi olan bir varlık haline getirir ki kişilik dediğimiz şey de budur zaten. Kişilik sahibi olmak demek, akıl gibi bir muhakeme ve karar mekanizmasına sahip olmak, kendine has rey, fikir, karar ve hükümlere sahip olmak demektir.

Değerli okuyucularım, eğer kendine özgü muhakeme ve karar mekanizmalarını oluşturabilirler ise, toplumlar da aynı bireyler gibi "kişilik" sahibi olurlar. Bu toplum, bazen birkaç kişiden ibaret bir yolcu ekibi, bazen bir aile, bazen bir dernek veya sendika, bazen bütün bir millettir. Nasıl insanda kişiliğin kaynağı akıl ise, toplumsal kişiliğin kaynağı da "ortak akıl" veya "toplumsal akıl" adını verdiğimiz ortak muhakeme ve karar mekanizmalarıdır. Bu mekanizmaların geliştirilip sağlıklı şekilde çalıştırılamadığı toplumlarda, "Toplumsal Kişilik" gelişmez, insanlar bireysellikten kurtulamaz, büyük işlerin başarılacağı takım çalışmaları yapmak mümkün olmaz.

Toplumsal kararlar, genellikle, herkes kendi fikrini söyleyerek, çoğunluğun rey ve iradesi ile alınır. Bu kararlar alınırken ne kadar çok kişi mutabık kalırsa, uygulama da o kadar başarılı olunur. Kararların alınmasına toplumun tamamı veya onları temsil edenler iştirak ettiği halde, uygulama, o toplumu temsilen, tek elden yapılmak zorundadır. Yönetim asla çok başlılığı kaldırmaz. Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz:

"Bir sefere üç kişi beraber çıkınca birini emir (başkan) yapsınlar." [Ebu Davud]

buyurdu.

Kararlar alınıp hükme bağlandıktan sonra da onları uygulamada herkesin yöneticiye yardımcı olması gerekir. Yardımcı olmak meşru uygulamalarında ona itaat etmekle olur. Rasulullah (s.a.v.):

"Siyah başlı habeşli bir köle de olsa emirinize itaat edin!" [Buhari]

"Malını zorla alsa da emirin sözünü dinle ve ona itaat et!" [Buhari]

"Emirinizin beğenmediğiniz işlerine sabredin! Çünkü cemaatten bir karış ayrılan cahiliyye ölümü ile ölmüş olur." [Buhari] buyurdu.

Ancak elbette yöneticinin meşru olmayan, günah olan emirlerine itaat etmek gerekmez.

"Müslüman, hoşuna gitmese de, emirin sözünü dinler ve ona itaat eder. Emir, günah olan bir şeyi emrederse, o emri dinlemek gerekmez." [Buhari]

Değerli okuyucularım, şimdi bunları size niye anlatıyorum?

Yaz başında, tatil için kızım geldi. Yeni aldığımız daireye ilk geliyor. Kapıda zil düğmesinin üzerinde benim adımı görünce, itiraz etti: Olmamış baba, dedi, annemin adını da yazacaktın. Hem de önce onunkini, sonra kendinkini. Neden, dedim, ben aileyi temsil etmiyor muyum?

Değerli okuyucularım, daha önceki yazılarımda da sık sık dile getirmiştim. Küresel Derin Devletin, toplumsal hayatımıza soktuğu fitnelerin haddi hesabı yoktur. Bu da onlardan birisidir. Görünüşe baktığınızda sanırsınız ki kadınlarımızın hak ve hukukunu savunuyorlar. Keşke öyle olsaydı. Fakat asla öyle değildir. Niyet tamamen farklıdır. Amaçları toplum ve toplulukları zayıf düşürmektir. Bunlar yüzyıllardır memurları amirlerine, işçileri patronlarına, kadınları kocalarına, çocukları babalarına, öğrencileri öğretmenlerine karşı kışkırtmak için akıl almaz bir çaba sarfetmektedirler. İstiyorlar ki insanlar benlik dâvasına düşsünler... Yönetme mevkiinde olan kişilerin eli zayıflasın. Toplumlar başıbozuk hale gelsinler. Büyük devletleri küçük etkisiz parçalara bölmek de aynı niyetin oluşturduğu önemli bir stratejidir. Yazık ki, Küresel Derin Devletin danışmanlarından akıl alan siyasiler de bunların tavsiyelerine uygun mevzuat oluşturarak toplumumuzun temeline dinamit koyuyorlar. Sonuç: Babasını dinlemeyip evden kaçan çocuklar, doktor döven hasta yakınları, öğretmenine dayak atan öğrenciler...

Allah'a emanet olunuz.