017  İnsanî kılıflar altında yatan gerçek niyetler


Değerli okuyucularım,

Yıllarca önce bitki hekimi olarak çalıştırdığım kliniğe elinde örneği ile bir yetiştirici geldi. Perişandı. 15 dekar bağ alanı mahvolmuştu. Hastalık ilk görüldüğünde ilaç aldığı bayiye başvurmuş ve bayi kendisine kilolarca külleme ilacı kullandırmıştı. Ama hastalık durmamış ve bütün tesisi sarmıştı. Örneği mikroskopik olarak inceledim. Tipik bir "Mildiyö" vak'ası idi. Yanlış bir tanı yüzünden tonlarca ürün, binlerce lira ilaç parası, çekilen onca emek boşa gitmişti. Adam perişandı. Yanlış tanının insanı nereye götürebileceği gösteren örneklerden biri de rahmetli anneciğimin başına gelenlerdir. Bir ateşli hastalığa yakalanmıştı. Bir yanıyor bir üşüyor, doktorlar ha bire kininle sıtma tedavisi uyguluyordu. Ama tedavi fayda sağlamıyor, kadıncağız her geçen gün ölüme gidiyordu. Sonunda hastalığın Zatülcenp olduğu anlaşıldı. O zamanlar henüz yeni piyasaya çıkmış bulunan antibiyotiklerle zavallı yeniden hayata döndü.

Değerli okuyucularım, yukarıdaki örneklerden de anlaşılacağı gibi, sıkıntıların sebepleri doğru şekilde belirlenemez ise o sıkıntılardan kurtulmak mümkün olmuz. Çünkü Allahü Tealâ, evreni, belli kurallarla, belli sebep sonuç ilişkileri içinde çalışacak şekilde yaratmıştır. Her olgu, ancak onun sebebi giderilerek önlenir. Yıllardır dağdan PKK'yı indirmeye çalışıyoruz. Fakat bir türlü olmuyor. Olmaz. Çünkü, gelişen olaylar açıkça gösteriyor ki, PKK ve onun siyasi uzantıları, vadedilmiş toprakları ele geçirme projesinin bir parçası olan Güneydoğu Anadolu'yu Türkiye'den ayırma hedefini gerçekleştirmek üzere Küresel Derin Devlet tarafından kurulmuş silahlı bir örgüttür. Onun finansmanını, silahlarını, lojistik desteğini, istihbaratını, çalışma taktiklerini sağlayan Küresel Derin Devlettir. Belirlenmiş bu stratejik ve siyasi hedef gerçekleşmeden, ne PKK biter, ne de bunların siyasi uzantılarının ülke içinde oluşturdukları karışıklıklar... Hak ve özgürlükler işin bahanesidir. Geçen yazımda da belirtmiştim, Küresel Derin Devlet, siyasi ve toplumsal amaçlarını gerçekleştirebilmek için onlara "insanî kılıflar" uydurmada çok ustadır. Ve maalesef birçok saf ve gafil insan da her zaman onların bu oyunlarına gelir. Bu proje, Irak, Suriye ve Mısır ayakları ile eş zamanlı olarak yürütülen bir projedir. Artık gerçekleri görelim.

Peki, Küresel Derin Devletle nasıl baş edeceğiz? Bu sorunun cevabı, dört ana konuda yatar:

Önce yeryüzünde ortaya çıkan birçok toplumsal olayın ana sebebi olan Küresel Derin Devleti doğru şekilde tanımak, onun kullandığı araçları, yöntemleri, taktikleri doğru şekilde bilmek gerekir ki zaten bunu kendi belgelerinde açık bir şekilde ifşa etmişlerdir. Bu güçsüz kardeşiniz de bu yazılarımla bunlara dikkat çekmeye çalışıyorum.

İkinci olarak İslam'ı doğru anlayıp doğru şekilde uygulamak gerekir. İslam, bizzat Allahü Tealâ tarafından vaz edilmiş, tüm insanlığı ilahî bir olgunluğa götürmeye çalışan ve böylece insanlara ebedî bir mutluluk, huzur ve güven yolunu açan ilahî bir öğretidir. Bu öğretinin temeli, imandır. Bir olan Allah'a inanan ve bu inancını "Lailahe illallah, Muhammedur rasulullah" sözleriyle ifade eden herkes müslümandır ve birbirinin din kardeşidir. Hadis-i şerifte:

"Kim Lâilâhe illallah der ve Allah'tan başka mâbudları reddederse, Allah onun malını ve kanını haram kılar.” (Müslim) buyruldu.

Bu hadis-i şeriften de açıkça anlaşılıyor ki Allah'tan başka ilah kabul etmeyen ve bunu "Lailahe illallah" sözleriyle beyan eden herkes din kardeşimizdir. Onun malına, canına zarar vermek haramdır. Ayrıca bu konudaki Rabbimizin uyarısı da çok açıktır. Ayet-i kerimede:

"Ey İnananlar! Allah yolunda yürüdüğünüz vakit, her şeyi iyice anlayın. Size, müslüman olduğunu bildirene, dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek: 'Sen mümin değilsin' demeyin." (Nisa, 94)

buyruldu.

Değerli okuyucularım, bu kadar açık bildirimler karşısında hâlâ birbirimize düşmanca bakarak Küresel Derin Devletin eline nifak yaratması için koz vermek doğru mudur? İman ve onun tezahürü olan İslam, insanda, zamanla olgunlaşır. Kişinin durumu, son nefeste belli olur. Hiç kimsenin bir başkasının dinini imanını muaheze etmeye hakkı yoktur. Bu konuda hüküm verecek olan, Allahü Tealâ'dır. Ayrıca dinde zorlama da yoktur. Allahü Tealâ Hazretleri ayet-i kerimelerde:

"Allah sizi zorlamak istemez, Allah sizi arıtıp üzerinize olan nimetini tamamlamak ister.." (Maide, 6)

"Dinde zorlama yoktur; Artık hak ile batıl iyice ayrılmıştır. Tağutu (saptırıcıları) inkar edip Allah'a inanan kimse, kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa sarılmıştır." (Al-i İmran, 256) buyurdu.

Allah'a emanet olunuz.