040 İman, söz ve iş
Son yazımla birlikte, imanla ilgili konuları tamamlamış ve bizlere ebedî bir mutluluğun kapılarını açacak doğru ve kâmil bir imanın gereklerini ayrıntılarıyla anlatmış bulunuyorum. Ancak "iman" ile ilgili olarak hâlâ bilinmesi gereken bazı önemli noktalar vardır ki bu yazımda da bunlara değineceğim. İnanıp inanmamak insanın kalbinde (vicdanında) olan bir şeydir. Yani, iman kalbî bir olgudur. Ayet-i kerimelerde: "Siz iman etmediniz ama, İslâm olduk, deyin. Henüz iman kalplerinize yerleşmedi." [Hucurat, 14] "İşte Allah, imanı bunların kalblerine yazmış, katından bir nur ile onları desteklemiştir" [Mücadele, 22] buyrulması imanın kalbî bir olgu olduğunu göstermektedir. O sebeple imanın esası, amentüde bildirilen iman şartlarını kalb ile kabul ve onaylamaktır.
Ancak İslam bilginleri, toplumsal bir hayat yaşayan bizlerin, günlük yaşantımızdaki olaylarda, alışverişte, evlenmede, boşanmada, borç alıp vermede, komşuluk ilişkilerinde, hatta ölümümüzde bir Müslüman olarak muamele görebilmemiz için imanın dil ile de insanlara duyurulmasını şart olarak görmüşler ve "İman kalb ile tasdik, dil ile ikrardır" buyurmuşlardır. Bu elbette doğrudur. İman kalbî bir olgu olduğuna göre eğer bu kalbimizdeki imanı sözle açıklamaz isek insanlar nereden bilecekler bizim inanan birisi olduğumuzu? O anda ölüverirsek insanlar cenaze namazımızı kılıp kılmayacaklarında bile tereddüte düşmezler mi? Ehl-i sünnet itikadına göre, ameller imandan bir parça değildir. İmam-i azam Ebu Hanife hazretleri: "Amel, imandan parça değildir. Günah işleyene kâfir denmez. İman herkese gerekirken, her amel herkese gerekmez. Mesela nisaba ulaşmayan fakir zekat vermez. Fakat bu fakire iman gereklidir." buyurdu. Esasen ayet-i kerimelerde de iman ve salih amel birbirinden ayrı tutulmuş ve: "İnanıp yararlı işler yapanlara kesintisiz ecir vardır." [İnşikak, 25] "Ancak iman edip iyi işler yapanlar başka; onlar için kesintisiz bir ecir vardır." [Tin, 6] buyrulmuştur.
Diğer yandan aşağıdaki hadis-i şerif, büyük günah işlemekle bile kişinin imanını kaybetmiş olmayacağını açık bir şekilde göstermektedir: "Cebrail aleyhisselam, Allah’a şirk koşmadan ölen her Müslüman Cennete girer, dedi. Zina ve hırsızlık eden de Cennete girer mi, dedim. Evet, dedi. Aynı suali üç defa sordum. Üçüncüsünde ise: Evet, zina ve hırsızlık eden mümin de Cennete girer, dedi." [Buhari, Müslim, Bezzar] Değerli okuyucularım, günah işlemekle veya ibadetlerini yapmamakla insan imanını yitirip dinden çıkmaz. Ancak yapılan her iyi ve kötü iş, kişinin imanını etkiler. İmanın nuru, Allah sevgisidir. Kişi ibadet ve taat yaptıkça, bu sevgi artar. İnsan kendini Rabbine daha yakın hisseder. Aksine günah işlediği zaman da bu sevgi azalır. İnsan hiç farkında olmadan Rabbinden uzaklaşır. Hatta günah işlemeye devam ederse, bir zaman gelir ki kalbdeki bu iman nuru söner gider. Kişi küfür bataklığına saplanır. Onun için Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz, salih ameli, imanla bir tutmuş ve: "İman; kalb ile tasdik, dil ile ikrar ve azalarla ameldir" [İhya] buyurmuştur.
Diğer bazı hadis-i şerifler de bu mealdedir. Nitekim kendilerini ziyarete gelen bir grup insana yalnız Allah'a iman etmelerini emrettikten sonra: "Bilirmisiniz yalnız Allah'a iman etmek ne demektir?" "Allah'dan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in O'nun Rasulü olduğuna tanıklık; Namazı kılmak, Zekâtı vermek, Ramazan orucunu tutmak, ganîmetin humsunu vermektir." [Buhari] buyurmuştur. Bazı hadislerde: "Emanete riayet etmeyenin imanı yoktur." [Taberani] "Merhametli olmayanın imanı olmaz." [Taberani] "İçki içenin kalbinden iman nuru çıkar." [Taberani] buyrulmuştur. Hele namaz tamamen imanla özdeşleştirilmiş ve: "Her şeyin bir özü vardır İmanın özü de namazdır." [Beyheki] "Küfrü imandan ayıran şey, namazı terk etmektir." [Tirmizi] "Namazı kasten terk eden kimse kâfir olur." [Taberani] "Namaz iman demektir. Namazı, vaktine ve diğer şartlarına riayet ederek kılan, mümindir."[İbni Neccar] buyrulmuştur.
Ancak, değerli okuyucularım, aşağıdaki iki hadis-i şerif, yasak ve buyruklara uymanın, doğrudan imanla değil, imandaki ihlasla (samimiyet ve sadakatla) ilgili olduğunu olduğunu göstermektedir. "Lailahe illallah diyene, işlediği günahlardan dolayı kâfir demeyiniz! Buna kâfir diyenin kendisi kâfir olur." [Buhari] "İhlasla Lailahe illallah diyen Cennete girer. İhlasla söylemek, söyleyeni haramlardan alıkoymasıdır." [Taberani] Sonuç olarak, kalbimizdeki imanın söz ile de insanlara duyurulması gerekir. Ameller, imandan bir parça değillerdir. Ama iyi veya kötü işler, imanın nuru olan Allah sevgisini artırıp azaltmak suretiyle imanımız üzerine büyük etki ederler. Allah'ın yasaklarından uzak durup buyruklarını yerine getirmek, imanımızdaki samimiyet ve sadakatımızın önemli bir göstergesidir. O sebeple dinimizi bütün esaslarıyla yaşamaya çalışmalıyız.
Değerli okuyucularım, Yazımın bu bölümünde de sizlere, Allah (c.c.) ve Rasulullah (s.a.v.) Efendimizin bazı bildirimlerine dayanarak kâmil bir iman için bazı ipuçları vermeye çalışacağım. Önce şunu hemen belirtmeliyim ki tam ve kusursuz bir iman için, elbette, Allah ve Rasulüne, tam ve kusursuz bir teslimiyet gerekir. Bu teslimiyetin ölçüsü ise, Allahü Tealâ'nın Rasulü vasıtasıyla bizlere bildirdiği, ilahî ahkâma (ilahî kurallara, şeriate) tam olarak uymaktır. Herkesin imanı, Allah'a ve Rasulüne itaat edip bu hükümlere uyması oranındadır. Ayet-i kerimelerde: "Size merhamet edilmesi için, Allah'a ve Peygamber'e itaat edin" [Al-i imran, 132] "Allah’a ve O'nun ümmi nebi olan Resulüne iman edin, O'na tâbi olun ki, doğru yolu bulasınız." [Araf, 158] "Allah’a itaat edin, Resulüne itaat edin. İşlerinizi boşa çıkarmayın!" [Muhammed, 33] "Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur." [Nisa, 80] "Peygamber size neyi verdiyse onu alın, neyi yasak ettiyse ondan sakının!" [Haşr, 7] buyruldu.
Değerli okuyucularım, Allah (c.c.) katında tek din vardır, o da İslam'dır. İslam, kişinin kendi iradesini (nefsinin arzularını) bir yana bırakıp yaratıcısı ve terbiye edicisi olan Ulu Allah'ın iradesine (buyruklarına) teslim ve tabi olması demektir. Bu teslimiyetin temelinde iman" yatar. İman ne kadar tam olursa, bu teslimiyet de o kadar tam olur. Bu teslimiyet her türlü kurtuluşun anahtarıdır. Allahü Tealâ, ayet-i kerimelerde: "Biz inananları ve Allah'a karşı gelmekten sakınanları kurtardık" [Fussilet, 18] "Biz sadece Allah'a teslim olanlarız, deyin!" [Bekara, 136] buyurdu. Allah'ın buyruklarına uygun yaşamak, dünya ve ahıret mutlulukla- rının esasıdır. Çünkü sonsuz merhamet sahibi Rabbimizin bu buyrukları, kişiyi, daima, sonu hayır olan bir yaşayış biçimine götürür. Kişi, Rabbine inanır, O'nun her zaman kendisinin iyiliğini isteyen bir dostu (Mevlâsı) olduğunu düşünerek Rabbine tam bir sadakatla teslimiyet içinde olursa, Allah (c.c.) ona bütün hayır kapılarını açar. Ayet-i kerimede: "Biz bizim uğrumuzda mücâhede edenleri elbette kendi yollarımıza kavuştururuz." [Ankebût, 69] buyruldu.
İşte kâmil bir imanın yolu, bu teslimiyetten geçer. Kuşkusuz, ilahî kurallar içinde yasaklar, daha önemlidir. Çünkü onların çoğu kul hakkı içerir ve hemen hepsi nefislerimizin isteklerine sınırlar getiren hükümlerdir. Bu hükümlere uymaya, yani Allah'ın yasakladığı işlerden uzak durmaya "Takva" denir. İnsanlar ve toplulukların Allah yanındaki değerleri takva iledir: "Allah yanında en değerliniz, takva ehli olanınızdır." [Hücûrat, 13] İnsan her zaman Allah'tan korkan bir kul olmaya çalışmalıdır. Kişi, ihlâs, takva ve zikir ehli bir kul olursa, Rasulullah Efendimizin kâmil bir iman için aşağıda bildirdiği olgunluklar kendiliğinden gerçekleşir: "En üstün amel, imandır. En üstün iman, Allah’ı hep yanında bilmektir." [Taberani] "Nerede olursa olsun, Allahü Tealâ'yı unutmamak, kâmil imanı gösterir." [Beyhekî] "Dine uygun bir iyilik edince sevinen, günah işleyince üzülen gerçek mümindir." [Tirmizî, Hâkim]
"En üstün mümin, Allah’ı çok anandır." [Tirmizi] "Şu üç şey bulunan kimsenin imanı kâmildir: Herkesle iyi geçinen güzel ahlâk, kendini haramlardan alıkoyan vera, cehlini örten hilm." [Nesai] "Sizin imanca en güzeliniz, ahlâkça en güzel olanınızdır." [Hakim] "Mü'minlerin iman bakımından en kâmil olanı; ahlâkı güzel olan ve âilesine nâzik davranandır." [Nesâî,Tirmizî] "İmanın efdali Allah için sevmek, Allah için buğzetmek, diliyle de Allah'ı anmak, kendisine hoş geleni, başkasına da hoş görmek, istemediği bir şeyi başkası için de istememek, hayır konuşmak veya susmaktır." [Taberani] "İhsan sahibi olanın imanı kâmildir." [İ.Ahmed]
"Yemin ederim ki, iman etmedikçe Cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız." [Tirmizi, İ. Ahmed] "Kendisi için sevdiğini, din kardeşi için de sevmeyen gerçek mümin olamaz." [Buhari] "Allah’ın dostlarını sevip düşmanlarını düşman bilenin imanı kâmildir." [Ebu Davud] "Şu üç şey iman alametidir: Belaya sabır, nimete şükür, kazaya rıza." [İhya] "Mescide devam edenin imanlı olduğuna şahitlik edin!" [İbni Mace]
"İman, namaz demektir. Namazı itina ile, vaktine, sünnetine riayet ederek kılan mümindir." [İbni Neccar] Değerli okuyucularım, görüldüğü gibi, Allah'ı hep yanında bilip hiç unutmamak, yalnız Allah için sevip Allah için düşmanlık etmek, yasaklı ve şüpheli şeylerden uzak durmak (takva ve vera), ihsan, ikram ve güzel ahlâk sahibi olmak, yani gelmeyene gitmek, vermeyene vermek, zulmedeni bağışlamak, belâyı sabırla nimeti şükürle karşılamak, kendisi için istemediği bir şeyi din kardeşi için de istememek, hayır konuşmak veya susmak, namazları camide ve doğru bir şekilde kılmak, kâmil bir imanın olmazsa olmazlarındandır. Ayet-i kerimede: "Yalnız Rabbine rağbet et." [İnşirah, 8] buyruldu. Allahü Tealâ, bizleri, yalnız Rabbine rağbet eden, kâmil bir imanla yaşayıp kâmil bir imanla ölen, ve böylece hem geçici dünya hayatında ve hem de sonsuza kadar sürecek ebedi ahıret hayatında her an Rabbinin yardım, destek ve iltifatlarına mazhar olan mutlu ve huzurlu kullarından eylesin. Allah'a emanet olunuz. Dr. İsmail Ulukuş
| ||