037 Ebedî kurtuluşun anahtarı
Kuşkusuz biz insanlar için en önemli şey, kâfirlere has olan ebedî azaba düçar olmamak için, zerre kadar da olsa, kalbinde "iman" ile ölmektir. Fakat asıl arzulanan, "kâmil bir iman"dır. Acaba'lardan arınmış, doğru ve kâmil bir iman, hem fani olan bu dünyada, hem ölüm anında, hem de sonsuza kadar sürecek ebedî ahıret hayatında, kurtuluş ve mutluluğun anahtarıdır. Kâmil iman sahibi olgun insanlar, bu dünya sıkıntılarını sabır ve tevekkülle karşılayıp huzur ve mutluluk içinde yaşadıkları gibi, ahıret sıkıntılarını da fazla hissetmeden ebedî mutluluğa kavuşurlar. Hadis-i şerifte: "Allahü teâlâ istediği kula, kıyamet gününün uzunluğunu bir farz namazı vakti kadar kısa hissettirir." [Beyheki] buyruldu. Allah (c.c.) hepimize kâmil bir iman ile ahırete göçmek nasip eylesin.
Mahşer günü, iman sahibi olduğu halde, nefsine uyarak günahlara dalıp tevbe edemeden günah kirleriyle dünyadan göçenler için Rasullullah (s.a.v.) Efendimiz ile Allah katında derecesi yüksek olan bazı salih insanlar, şefaat edecektir. Şefaat, haktır. Ancak şefaat, Allah'ın iznine bağlıdır. O'nun izni olmadan hiç kimse şefaat edemeyecektir. Şefaat talebinin kabul görüp görmemesi ise, Allahü Tealâ'nın iradesi içinde ve O'nun rızasına bağlıdır. Ayet-i kerimelerde: "O'nun izni olmadan katında kim şefâat edebilir?" [Bakara, 255] "izni olmadan kimse şefaat edemez" [Yunus, 3] "Bütün şefaatler Allah’ın iznine bağlıdır." [Zümer, 44] "Onlar, O'nun rızasına kavuşmuş olandan başkasına şefaat etmezler. Hepsi de O'nun korkusundan titrerler." [Enbiya, 28] buyruldu. Değerli okuyucularım, görüldüğü gibi, Allahü Tealâ'nın razı olduğundan başkasına şefaat edilemeyeceğinden, bir mümin için en önemli şey, elbette, O'nun rızasını kazanmaktır.
Şefaatle ilgili olarak hadis-i şeriflerde buyruldu ki[1]: "Kıyamette şefaat edeceğim. Ya Rabbi, kalbinde hardal zerresi kadar iman olanları Cennete koy diyeceğim. Bunlar Cennete girecekler. Sonra, kalbinde az bir şey olanlara, Cennete girin diyeceğim." [Buhari] "Kıyamet günü en önce ben şefaat edeceğim." [Müslim] "Ahirette ilk şefaat eden ve şefaati kabul olan ben olacağım." [İbni Mace] "Ümmetimden, şirk üzere ölmeyen herkese Allah’ın izni ile şefaat edeceğim." [Buhari, Müslim] "Her peygamberin, müstecab bir duası vardır. Ben duamı, ümmetime şefaat etmek için ahirete sakladım." [Buhari] "Benden önce hiçbir peygambere verilmeyen beş şeyden biri şefaattir. Şirk üzere ölmeyen [imanla ölen] herkese şefaat edeceğim." [Bezzar] "Nefslerine aldananlara şefaat edeceğim." [Deylemi]
"Günahı çok olanlara şefaat edeceğim." [Hatib] "Ümmetimden büyük günah işleyenlere şefaat edeceğim." [İmam-ı Ahmed, Nesai] "Kıyamette, kum sayısından daha çok kimseye şefaat ederim." [Taberani] "Kıyamette 'Ya Rabbi, zerre kadar imanı olanı Cennete koy!' diyeceğim. Hepsi şefaatimle Cennete girecek." [Buhari] "Ümmetimden geri kalan olur korkusu ile Cennete girdiğim halde tahtıma oturmam. Allahü Tealâ'ya, 'Ya Rabbi ümmetim ümmetim' derim. Rabbim 'Ümmetine ne yapmamı istiyorsun?' buyurur. Ben de 'Ya Rabbi onların hesaplarını çabuk gör, sıkıntıdan kurtulsunlar' derim. Cehennemliklerin listesi bana verilir. Onlara şefaat ederim. Hatta Cehennem hazini Malik 'Ümmetinden cezalanacak kimse bırakmadın' der." [Beyheki, Taberani] "Şefaatime inanmayan kimse, ona kavuşamaz." [Şir’a] "Şefaatime en lâyık olan, bana en çok salevat okuyandır." [Tirmizi] Değerli okuyucularım, Peygamber Efendimizin şefaatine ermek için, onun tuttuğu yol üzere yaşamalı ve ona çok salavat okumalıdır.
Kıyamet günü her peygamberin bir havuzu olacaktır. Hadis-i şerifte: "Her peygamberin bir havzı vardır. Ümmeti oraya su almaya gelir. Peygamberlerin her biri, hangisinin suya geleni çok diye övünürler. Su almaya gelen ümmeti en çok olan peygamberin ben olacağımı ümid ediyorum." [Tirmizi] Ayet-i kerimede: "Muhakkak biz sana Kevser'i verdik." [Kevser, 1] buyruldu. Rasulullah Efendimiz, Kevser'i açıklarken: "O, kıyamet günü ümmetimin başında toplanacağı bir havuzdur." [Müslim, Ebû Davûd] "Ben hepinizden önce oraya varmış olacağım." [Buhari, Müslim, İbni Mace] buyurdu. Bu havuzun suyu ile ilgili olarak da: "Bu su sütten daha beyaz, buzdan daha soğuk ve baldan daha tatlı olacaktır. Dibindeki toprak mis gibi kokacaktır. Havuzun başında, gökteki yıldızlar kadar sürahi ve kaplar bulunacaktır. Bu suyu bir kez içen bir daha susamayacaktır. Bunu içmeyen ise hiçbir zaman susamışlığını gideremeyecektir." [Buharî, Müslim] buyurdu. Rasulullah Efendimiz, ümmetinin Havz'ın başında yanına geleceğini, bir grubun engelleneceğini, bir meleğin onların kendisinden sonra bid'at çıkaranlar olduğnu söyleyeceğini [Buhari, Müslim]; ayrıca din kardeşinin özrünü kabul etmeyenlerin bu sudan içemeyeceklerini bildirdi. "Din kardeşinin özrünü kabul etmeyen, Kevser havuzundan içemez." [Hâkim]
Değerli okuyucularım, Hiç kuşku yok ki varlık nimetinden sonra insana bahş edilen en büyük iki nimet, "akıl" ve "iman"dır. İnsan, zerre kadar bir akıl ile insan sınıfı içine girer ve diğer insanlar arasında bir yere sahip olur. Zerre kadar bir iman ile de, edep ve olgunluk makamına yükselmeye başlar ve Rabbi katında bir yere sahip olur. O zerre kadar akıl, insanı hayvanlardan ayıran bütün değer ve hasletlerin başlangıcıdır. Zerre kadar iman da, insana Rabbinden gelecek ve onu ham insandan ayıracak bütün davranış güzelliklerinin, bütün olgunlukların başlangıcıdır. Özetle, akıl insan olmanın, iman da edebin başlangıç noktasıdır. Onun için Rabbimiz, o zerre kadar imana çok önem vermiştir. Rasulullah (s.a.v.) Efendimizin ifadesiyle: "Allah cennetlikleri cennete, cehennemlikleri cehenneme koyacak, sonra da bakın kalbinde hardal tanesi kadar imanı olan birisini bulursanız onu cehennemden çıkarın diyecektir." [Buhari, Müslim] Değerli okuyucularım, o zerre kadar iman, bütün hayırların, insanın dünya hayatındaki kurtuluşunun ana sebebi olduğu gibi, ahıret hayatında da ebedî bir kurtuluşun ana sebebidir. Onun için doğru ve kâmil bir imana sahip olmaya çalışmalı, imanımızı iyi korumalı ve ona zarar verecek her şeyden uzak durmalıdır.
Hiç kuşku yok ki, bir insanın imanına zarar veren en önemli şey, kalbin, nefsin heveslerine bağlanarak Rabbini unutmasıdır. "Gaflet"tir. Daha açık bir anlatımla, kişinin, Allah'ın yasakladığı işlere, haram ve mekruhlara dalmasıdır. Kalbde imanın yeşerip gelişmesine sebep olan şey ise "Ulu Allah'ı çok hatırlamak"tır. Kur'an-ı kerim okuma, ibadetler, taatler, dualar, tefekkür,.. hepsi bunun birer vasıtasıdır. Rasulullah Efendimiz: "Herşeyin bir cilası vardır; kalbin cilası da Allahü Tealâ'yı anmaktır." [Beyheki] "Kur'an ve zikir, tıpkı suyun otu büyütmesi gibi, kalbde imanı büyütür." [Ramuz el-Ehadis] buyurdu. Sahabe-i kiram efendilerimiz, imanlarını taptaze tutabilmek için her namazdan sonra zikir meclisleri oluştururlar ve Allah'ı zikrederlerdi. Abdullah ibni Abbas (r.a.)'ın anlattığına göre: "Allah Elçisinin zamanında, farz namazlar bittikten sonra yüksek sesle zikir yapılırdı!" [Buhari] Diğer yandan Hz. Ali, Ashab-ı Kiram hakkında: "Sabah olup Allah’ı zikrettiklerinde de, rüzgârlı günde sallanan ağaç dalları gibi sallanırlardı! Gözleri yaşarır ve elbiselerini ıslatacak kadar ağlarlardı!" [İbn Kesir, Ebu Nuaym] diyor.
Ne yazık ki birçok şeyi olduğu gibi bu çok önemli sünneti de terk ettik. Onların yerine dinle ilgisi olmayan birçok bid'atler ortaya çıkardık. Şimdi de küresel güçler, bizlere, 7 gün 24 saat kendi ilahları olan "para"yı zikrettiriyorlar. Aklımız, fikrimiz hep onda... Bütün medya sabahtan akşama kadar durmadan kalblerimize mal, para ve eğlence sevgisi enjekte ediyor. Nefislerimizin isteklerinden başka bir şey düşünemez hale geldik. Adeta Allahü Tealâ'nın: "Hevâ ve hevesini kendine ilâh edinen, Allah'ın kendi ilmi dahilinde saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürleyip gözüne perde çektiği kimseyi görüyor musun? Şimdi onu Allah'tan başka kim hidâyete erdirebilir?" [Casiye, 23] diye hitap ettiği kullar durumuna düştük. Bu durumdan kurtulmanın yolu, kuşkusuz, Allahü Tealâ'yı anmanın en önemli aracı olan namazı dosdoğru kılmak ve onu asla terk etmemektir. Alemlerim Rabbi, ayet-i kerimelerde: "Beni anmak için namaz kıl" [Taha, 14] "Namaz kıl, .. Allah'ı anmak en büyük şeydir!" [Ankebut, 45] "Namazı kıldıktan başka, Allah'ı ayakta iken, otururken, yan yatarken de anın." [Nisa, 103] buyurdu.
Namaz, Allah'ı anmanın, o da imanın en önemli belirtisidir. Rasulullah Efendimiz hadisi şeriflerinde buyurdu ki: "Namaz, iman demektir. Namazı, vaktine ve diğer şartlarına riayet ederek kılan, mümindir." [İbni Neccar] "Küfrü imandan ayıran şey, namazı terk etmektir." [Tirmizi] Görülüyor ki namaz ile, "Allah'ı hatırlama" ve "iman" arasında kesin bir bağlantı vardır. O sebeple tembellik edip namaz kılmıyorsak hemen başlayalım. Namazlarımızı kılıyorsak, onları, uyanık bir kalb ile, en iyi, en doğru biçimde yerine getirmeye çalışalım. Değerli okuyucularım, Kur'an yorumcuları, Fatiha suresinin 3. ayetini yorumlarken, Allahü Tealâ'nın dünyada kâfir mümin ayırmadan rahman sıfatıyla herkese rahmet ettiğini, ahırette ise rahim sıfatıyla yalnız müminlere rahmet edeceğini bildiriyorlar. Dünyada hazır elimizde imkân varken, ahıretimiz için yapmamız gereken her şeyi yapmaya çalışalım. Unutmayalım ki insanın ölümüyle birlikte kayıt defterleri kapanır. Ve artık o zaman herşey bitmiş olur. Allah'a emanet olunuz. Dr. İsmail Ulukuş
| ||