026  İmansız ölmemek için -1-


Değerli okuyucularım,

Kuşkusuz son nefesinde imansız ölmek, her müminin en önemli korkusudur. Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerine bir gün, bazı sevdikleri, "Efendim, bir müslüman için en büyük mesele nedir?" diye sordular. "En mühim mesele, dünyâdan İman ile gitmektir. Onun için İmansız gitmekten çok korkmalı ve titremelidir." buyurdu.

İslam büyükleri, "Îmansız ölmekten korkmayan kimse, îmansız ölür." buyurmuşlardır. O sebeple imansız gitmemek için, imansız ölmekten çok korkmalıdır.


# İman nimeti için çok şükretmelidir

Allah (c.c.), insana sayısız nimetler vermiştir. Fakat İman ve İslam, Allahü Tealâ'nın bir insana bahşettiği nimetlerin, en büyüğü ve en önemlisidir. Bunlar sayesinde insanın dünya hayatı huzur ve mutluluk içinde geçtiği gibi, ahırette de sonsuz nimetlere garkolur. O sebeple insan sahip olduğu bu nimetlere çok şükretmelidir. İmam-ı Azam Ebu Hanife hazretleri: "İmansız ölmemek için, iman nimetine çok şükretmelidir." buyuruyor.

Allahü Tealâ Hazretleri ayet-i kerimelerde:

"Allah'ın nimetlerine şükreder ve îmân ederseniz, Allah size niçin azâb etsin?" [Nisâ, 147]

"Şükrederseniz and olsun ki, size karşılığını artıracağım; nankörlük ederseniz bilin ki azabım pek çetindir" [İbrahim, 7] buyurdu.

Yani şükür, bir nimetin elden çıkmaması ve aksine daha da artması için çok önemli bir sebeptir. O nedenle en önemli nimet olan "İman" için çok şükredici olmalıdır. Rasulullah (s.a.v.) Efendimizin her abdest aldığında, niyetlendikten sonra, abdest almaya başlamadan önce:

"Suyu temizleyici ve İslam'ı nur kılan, ve beni İman ve İslam'la şereflendiren Rabbime hamd olsun."

diye dua ettiği bildirilmiştir. Böylece insan hergün hiç değilse 3-5 kere sahip olduğu iman nimeti için Rabbine şükretmiş olur.


# Anne ve babanın kalbini kırmamalı

Değerli okuyucularım, imansız gitmeye sebep olan şeylerden biri de Anne ve Babanın kalbini kırmak, onları gücendirmektir. Anne ve babaların çektiği sıkıntıları, insan, kendisi anne veya baba olmadan anlayamaz. Bizlerin üzerinde bilhassa annelerimizin çok büyük hakkı vardır. O sebeple anne ve babalarımıza karşı çok saygılı olmalı, onları hiçbir vesile ile üzmemeye ve her vesile ile onlara ihsanda bulunmaya çalışmalıdır. Kur'an-ı kerimde:

"Biz insana, ana-babasına iyilik etmesini tavsiye ettik." [Ahkaf, 15]

"Rabbin, yalnız kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı emretti. Onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine öf bile deme;..." [İsra, 23] buyruldu.

Hadıs-i şeriflerde de:

"İnsanlar içinde en büyük hak sahibi, erkeğin üzerinde annesi, kadının üzerinde de kocasıdır." [Hakim]

"En faziletli amel, vaktinde kılınan namazdan sonra ana-babaya iyiliktir." [Müslim]

"Ana-babaya ihsan, bedbahtlığı saadete çevirir, ömrü uzatır ve insanı kötü ölümden korur." [Ebu Nuaym]

"Ana-babasına asi olan, vefatlarından sonra, onlar için dua etse, Allahü Tealâ, onu, ana-babasına itaat edenlerden yazar." [İbni Ebiddünya] buyruldu.


# Alkama'nın öyküsü

Ana-baba hakkı bu kadar önemli olunca, bu hakkı gasbeden kişi de imansız gitmek gibi büyük bir tehlike ile yüzyüze gelir. Sahabe-i kiramdan Alkama'nın öyküsü bunun en güzel örneğidir:

Rasulullah (s.a.v.) sohbet ederken bir kadın telaşla huzuruna girdi. Kocasının ölüm döşeğinde olduğunu, kendisine telkin ettiği halde şahadet getiremediğini, imansız ölmesinden korktuğunu, söyledi. Rasulullah, sağlığında herhangi bir kötü hareketi olup olmadığını sordu. Kadın, hiçbir kötü işinin olmadığını, namazlarını kılıp ibadetlerini eksiksiz yaptığını anlattı. Bunun üzerine Rasulullah, dünyada kimi olduğunu sordu ve annesinin sağ olduğunu öğrenince onu huzuruna çağırttı. Annesine oğlundan memnun olup olmadığını sordu. Annesinin, oğlunun evlendikten sonra kendisini hor görmeye başladığını, ona kırgın olduğunu söylemesi üzerine, ondan oğluna hakkını helâl etmesini istedi. Kadın buna yanaşmadı. Bunun üzerine Rasulullah, onun cezasını burada çekmesinin cehennemde yanmasından daha iyi olacağını söyleyerek etrafındakileri odun toplamaya gönderdi. Bunun üzerine kadın dayanamadı ve hakkını helâl ettiğini bildirdi. Rasulullah, Alkama'ın durumunu öğrenmek üzere Bilali Habeşi hazretlerini gönderdiğinde artık Alkama'nın dili açılmıştı:

- Lailahe illallah Muhammedur Rasulullah, diyerek ruhunu teslim etti.

Hadis kitaplarında uzunca anlatılan bu rivayet, özetle böyledir.

O sebeple, imansız gitmemek için, Anne-Baba hakkına çok riayetkâr olmalı onların kalblerini kırmamaya çalışmalıdır.


# Kalblerimiz gaflette olmamalı

Değerli okuyucularım,

İmansız gitmeye sebep olan şeylerden biri de "gaflet"tir. Gaflet, kişinin, dünya hayatının zevk ve sefalarına dalarak Rabbini unutması demektir. Bunun aksi, zikirdir. Yani Rabbini hatırlama.

İnsanların iman ve hidayetten mahrum kalmalarının sebebi, gerçekte, dünya hayatını sevmeleridir. Ayet-i kerimede:

"...onlar, dünya hayatını sevmiş ve onu ahırete tercih etmişlerdir." (Nahl, 107) buyruldu.

İşte insan dünya hayatını sevdiği ve dünya hayatının zevk ve sefalarına daldığı zaman, kalb, tamamen dünya hayatının gerektirdiği arzu ve heveslerle dolar. Bu da insanın Rabbini unutmasına sebep olur. Bir kişi neyi ve kimi seviyorsa, o kişinin kalbi, manevi bir bağ ile, sevdiği o şeylere bağlı olur. O kişinin kalbinde hep sevdiği şeylerin hayal, tasavvur ve görüntüleri bulunur.


# Gafletin ilacı: Zikir

Ölümden önce görülen sekaret hali, bir çeşit uyku halidir. Kişi, kalben neye bağlı ise bu sekaret halinde de onlarla haşir neşir olur. M. Said Arvas Beyefendinin ifadesi ile "insan son demlerinde önem verdiği, değer verdiği şeyleri düşünür ve ruhunu o düşünce ile teslim eder..." "Gafletin ilacı ise "Zikir"dir. O sebeple son demlerimizde Rabbimizi düşünüp ruhumuzu O'na imanla teslim edebilmek için Allahü Tealâ'yı çok hatırlamalıdır.

Allahü Tealâ, Kendisinin hatırlanmasına çok önem vermiştir. Ayet-i kerimelerde:

"Siz Beni anın ki Ben'de sizi anayım." [Bakara, 152]

"Mallarınız ve çocuklarınız, Allah'ı hatırlamanıza mâni olmasın!" [Münâfikûn, 9]

"Sabah akşam, içinden, yalvararak ve korkarak, alçak bir sesle Rabbini an, gâfillerden olma!" [Araf, 205] buyruldu.

Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz de aynı sebeplerle zikre çok önem vermiştir. Hadis-i şeriflerde:

"Allah’ı zikreden ile etmeyenin misâli, diri ile ölünün misâli gibidir." [Buhari]

"Size mecnun deninceye kadar Allahü Tealâ'yı çok anın!" [Hakim]

"Gece ibadet edemeyen, malını hayra sarf edemeyen kimse, Allahü Tealâ'yı çok ansın!" [Bezzar]

"Gaflet halinde iken Cenab-ı Hakk'ı zikrederek gafletten kurtulan kimse, Allah yolunda cihad eden mücahid gibidir." [Dâmâd]

"Size amellerinizin en hayırlısı, en temizi ve derecelerinizi en fazla yükseltenini, size verilen altın ve gümüş tasaddukundan daha hayırlı olan bir ameli, hatta düşmanlarınızla karşılaştığınız vakit onların boynunu vurmanızdan veya şehid düşmenizden daha hayırlı bir ibadeti haber vereyim mi? İşte o zikirdir. O halde Allah'ı çok anınız." (İbni Hıbbân)

buyruldu. Ayrıca en güzel zikrin de "Lailahe illallah" denilerek yapılacağı da bildirildi.

"Zikrin en faziletlisi Lailahe illallah demektir." [Nesai]

Allah'ı hatırlayarak, gizli veya açık bu sözü çok söylemelidir.


# Namazı asla terk etmemeli

Değerli okuyucularım,

İmansız gitmeye sebep olan şeylerden biri de, "namazı terk etmek"tir.

İslam İtikadı üzerinde araştırmalar yapan ehl-i sünnet bilginleri, iman ve ibadetlerin farklı şeyler olduğu, ibadeti terk etmekle insanların dinden çıkmayacakları, günahlarının cezasını çektikten sonra da yine cennetle ödüllendirilecekleri konusunda mutabakata varmışlardır. Nitekim Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz de hadis-i şeriflerinde:

"Lailahe illallah diyene, işlediği günahlardan dolayı kâfir demeyiniz! Buna kâfir diyenin kendisi kâfir olur." [Buhari]

"Kalbinde zerre miktarı iman bulunan kimse ateşten çıkacaktır." [Tirmizi] buyurdu.

Ancak namaz konusunda tam bir mutabakat hasıl olmamıştır. Çünkü Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz hadis-i şeriflerinde:

"Bizimle kâfirlik arasındaki fark namazdır. Namazı terk eden kâfir olur." [Nesai]

"İman, namaz demektir. Namazı itina ile, vaktine ve diğer şartlarına riayet ederek kılan, mümindir." [İbni Neccar]

buyurdular.


# Namaz, dinin direğidir

Namaz İslam dininin direğidir. Onu terk eden dinini yıkmış olur.

"Namazın dindeki yeri, başın vücuttaki yeri gibidir." [Taberani]

"Namazı kasten terk eden kâfirdir." [Taberani]

"Namaz dinin direğidir, terk eden dinini yıkmış olur." [Beyheki]

Bu hadis-i şeriflerden anlaşılıyor ki Namaz ibadeti, diğer ibadetler gibi olmayıp kişinin imanını ve dindeki sadakatini ortaya koyan çok önemli göstergelerden biridir. İslam büyükleri, namazı terk etmenin imansız gitmeye sebep olacağını bildirmişlerdir.

İşte o sebeple, imansız gitmemek için, çok büyük bir zorunluluk olmadıkça namazı terk etmemeli, zaruretler sebebiyle kılamadığı namazları da fırsat bulduğu ilk vakitte kaza etmeye çalışmalıdır.

Allah'a emanet olunuz.

Dr. İsmail Ulukuş