025  Ölümü istememelidir


Değerli okuyucularım,

Ölüm, bir mümini Rabbine kavuşturan bir köprü ise de, ölümü istememeli, şu fani dünyada elde ettiği ahıret kazançlarını mümkün olduğunca artırmaya çalışmalıdır. Çünkü Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz:

"Dünya, ahiretin tarlasıdır." [Deylemi]

"Ölümü istemeyin! Çünkü bir kişi iyi ise, yaşadıkça iyiliği artar. Kötü ise, hatalarından dönüp doğru yola gelebilir." [Buhari] buyurdu.

Hele sıkıntılardan dolayı ölümü hiç istememelidir. Rasulullah:

"Sıkıntılardan dolayı ölümü istemeyin! Dayanamayan, 'Ya Rabbi, hakkımda yaşamak hayırlı ise, yaşamayı, ölmek hayırlı ise, ölümü nasip et!' desin!" [Buhari] buyurdu.

Başa gelen her türlü belâ, sıkıntı ve musibetler, kişinin günahlarına kefarettir:

“Allah yolundaki mümine isabet eden her yorgunluk, hastalık, sıkıntı, üzüntü, keder, hatta ayağına batan diken bile, günahlarına kefaret olur.” [Buhari]

Ani ölüm ise, mümin için bir rahmettir.

"Ani ölüm, mümine rahmet, facire nedamettir." [İ. Ahmed]

Değerli okuyucularım, ölüm bir ilahî takdirdir ve onun ne zaman geleceğini Allah'tan başka kimse bilmez. Ani ölüm ise mümin için rahmet olmakla birlikte facir için nedamet ve pişmanlıktır. Sonunda pişman olmamak için ölüme her an hazırlıklı olmalıdır.


# Ölüme hazırlığın ilk adımı: Tevbe

Bu hazırlığın ilk adımı tevbedir. Tevbe, kişinin yeniden Rabbine dönmesi, kendi nefsinin hevasına kul olmaktan nedamet duyup yeniden Rabbinin iradesine bağlanmasıdır. Ayet-i kerimede:

"Ey inananlar! Yürekten tevbe ederek Allah'a dönün!" [Tahrîm, 8] buyruldu.

Tevbenin biri kalble ilgili görünmeyen yanı (nedamet ve pişmanlık), diğeri de davranışlarla ilgili görünen yanı (istiğfar) vardır. Rasulullah Efendimiz:

"Günahlara pişmanlık, tevbedir" [Hâkim] buyurdu.

Değerli kardeşlerim, asıl olan kalbdir. Yaptığımız kötülük, hata ve kusurlardan her zaman nedamet duymalıdır. Bununla birlikte dil ile istiğfarı da hiçbir zaman terk etmemelidir. İstiğfar, en basit şekliyle, "Estağfirullah" (Ya Rabbi, senden mağfiret dilerim) denilerek yapılır. Rasulullah (s.a.v):

"Vallahi ben günde yetmiş defadan fazla Allah'dan beni bağışlamasını diler, tövbe ederim." [Buharî] buyurdu.

Tevbeye besmele çekerek, Allahü Tealâ'ya hamd ve Rasulullah Efendimize salavat ile başlanmalıdır. Kapsamlı bir tevbe için:

"Estağfirullah, estağfirullah, estağfirullah el-azim, el-kerim, ellezi lâilâhe illa hû, el-hayye'l-kayyume ve etûbü ileyh.

Tevbe Ya Rabbi! (3 defa)

Ya Rabbe'l-alemin, bulûğa erdiğim andan şu ana kadar benden şirk, küfür, inkâr, isyan, bühtan, farkında olduğum olmadığım, gizli açık, büyük küçük her ne günah sadır oldu ise ben onların hepsine tevbe ettim. Nadim ve pişman oldum. Bir daha işlememeye azmettim. Ya Rabbi, günahlarımı bağışla ve bu aciz kulunu bir daha onlara döndürme!" denilir.


# İmanını tazelemeli

Tevbeden sonra:

"Eşhedü en lailahe illlallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhü ve rasulühü" diyerek imanımızı tazelemelidir.

Tevbe istiğfar ve kelime-i şehadet ile insan bütün günahlarından arınır, tertemiz olur. Rasulullah Efendimiz:

"İstiğfar eden, hiç günah işlememiş gibi olur" [İbni Mace] buyurdu.

Değerli okuyucularım, tevbe ile günahlar affolur ve kul yeniden Rabbine döner ise de, bu, önceden işlediği günahlar içindeki kul haklarını, Rabbine ve diğer insanlara olan borçlarını, kaza ve kefaretleri üzerinden düşürmez. Bunları bir an önce ödemeye çalışmalıdır. Kumar, dolandırma, hileli satış, gasp gibi gibi haksız yollardan elde edilen mal ve paraları, hak sahiplerine, onlar ölmüşler ise varislerine iade etmeli, onlar da bilinmiyorsa değerini bir fakire vererek sevabını hak sahibine bağışlamalıdır. Kazaya kalan ibadetlerimizin kazalarını ifa etmeli, zekat borçlarımızı vermeli, varsa adaklarımızı, yemin kefaretlerimizi yerine getirmeli, eşlerimizin mehirlerini bir an önce kendilerine ödemeye çalışmalıdır.


# İyilik ve kötülüğün doğru ölçüsü

İyilik ve kötülüğün doğru ölçüsü, Allahü Tealâ'nın ahkâmıdır. İnsan bu ahkâmdan sorumludur. Onun için bu ahkâmı, yani dinin getirdiği emir ve yasakları iyice öğrenip bunlara uymaya çalışmalıdır. Özellikle İslam'ın esaslarını oluşturan namaz, oruç, zekat ve hac ibadetlerini eksiksiz yerine getirmek için büyük bir çaba içinde olmalıdır.

Cennete götürücü ameli soran bir zata, Peygamber Efendimiz, "Allah’a ortak koşmayıp, farz olan namazı, zekatı ve Ramazan orucunu eda eden Cennete gider" [Buhari] buyurdu.

Özellikle namaz ibadeti pek önemlidir. Rasulullah (s.a.v.):

"Kıyamette kulun ilk sorguya çekileceği ibadet namazdır. Namaz düzgün ise, diğer amelleri kabul edilir." [Taberani] buyurdu.

Değerli okuyucularım,

Allahü Tealâ, yarattığı her şeye karşı sınırsız rahmet ve merhamet sahibidir. Biz kullarına da çok acır. O'nun şefkati, bir annenin evladına olan şefkatinden pek çok daha fazladır. Bununla birlikte, Kendi varlığını inkar edip kurduğu ilahî düzeni bozanlara, hak hukuk tanımayıp insanlara zülmeden zalimlere karşı da O'nun gadabı pek şiddetlidir. Ayet-i kerimede:

"O inkâr edip zulmedenler var ya, Allah onları ne bağışlar, ne de doğru yola iletir. Onları yalnız içinde ebedi kalacakları cehennem yoluna götürür." [Nisa, 168-169] buyruldu.


# İmansız ölmekten çok korkmalıdır

O sebeple hiç kimse kendi yaptığı kötülüklerin yanına kâr kalacağını sanmamalıdır. Kötülük ve zulümden uzak durmalı, yaptığımız hata ve kusurlar için de hemen tevbe etmelidir. Tevbeyi son nefese kadar geciktirmemelidir.

Kişi, sekerat denilen ölüm sarhoşluğuna girdiği zaman, ahıretteki yeri kendisine gösterilir. Yani ahıret gerçekliklerine vakıf olur. O durumda tevbe etmemin bir faydası yoktur. Ayet-i kerimede:

"Kötülükleri işleyip dururken, ölüm kendisine geldiği zaman; 'şimdi tevbe ettim' diyenler ile kafir olarak ölenlerin tevbesi makbul değildir. İşte onlara elem verici azab hazırlamışızdır." [Nisa, 18] buyruldu.

Ölümden değil, imansız ölmekten korkmalıdır. Ayet-i kerimelerde:

"İnkar edenlerin diyar diyar gezip refah içinde dolaşması sakın seni aldatmasın; az bir faydalanmadan sonra onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü duraktır!.." [Al-i imran, 196-197]

"Bunlar, Rablerinin ayetlerini ve O'na kavuşmayı inkar edenlerdir. Bu yüzden işleri boşa gitmiştir. Kıyamet günü Biz onlara değer vermeyeceğiz." [Kehf, 105]

"Âyetlerimizi inkâr ederek kâfir olanları elbette ateşe atacağız." [Nisa, 56] buyruldu.


# Kafirlerin iyi işleri, kendilerine fayda sağlamaz

Kâfir olarak ölenlerin dünyada yaptığı iyi işler de kendilerine bir fayda vermez.

"Kim imanı inkar ederse, şüphesiz amelleri boşa gider. O, ahirette de kaybedenlerdendir." [Maide, 5]

"Kâfir olarak ölenlerin işleri, dünyada da, ahirette de boşa gider." [Bakara, 217]

"Rablerini inkar edenlerin işleri, fırtınalı bir günde, rüzgarın şiddetle savurduğu küle benzer; yaptıklarından hiçbir şey elde edemezler." (İbrahim, 18)

Allahü Tealâ adildir, ne hayatlarında ne de ölümlerinde zalimlerle iyi insanları bir tutmaz.

"Öyle ya, teslimiyet gösterenleri suçlular gibi tutar mıyız hiç?" (Kalem, 35)

"Yoksa kötülük işleyenler, hayatlarında ve ölümlerinde kendilerini, iman edip iyi ameller işleyen kimselerle bir tutacağımızı mı zannettiler? Ne kötü hüküm veriyorlar!" [Casiye, 21]


# Allah (c.c.), büyük şefkat ve merhamet sahibidir

Değerli okuyucularım, Allahü Tealâ büyük şefkat ve merhamet sahibidir, adildir ve kimseye zulmetmez. İnsanlar kendi nefislerinin hevasına uyarak kendilerine zulmederler. Üstelik bu davranışlarıyla yalnız kendilerini sıkıntıya sokmakla kalmazlar, çevrelerindeki insanları da sıkıntıya sokarlar. İlahî düzen, ilahî adaleti kendiliğinden gerçekleştirecek şekilde tertip ve tanzim edilmiştir. Yapılanların karşılığını insan çoğu zaman daha bu dünyada iken bulur. "İyilik yapan, iyilik bulur. Kötülük yapan, kötülük bulur." Ama bunların ahıretteki karşılıkları çok daha önemli ve uzun sürelidir. İlahî adaletten en küçük bir kuşku duymamalıdır. O, öyle veya böyle, muhakkak tecelli eder. İnsan kendini başı boş sanmamalıdır.

Dünyada ve ahırette bütün hayır, iyilik ve mutlulukların başı "iman"dır. Akıl ve iman, insanı insan yapan en önemli iki parametredir. Bu iki nimetten yoksun bir kişinin, herhangi bir hayvandan hiçbir farkı olmaz. O sebeple bu en büyük iki nimetin ve bize bahşedilen çoğunun farkında olmadığımız diğer bütün nimetlerin değerini çok iyi bilmelidir. Bunlar için Rabbimize çok minnettar olmalı, O'nun bizler için hepsi hayır olan sözlerine, tavsiye ve buyruklarına (Kur'anın ahkâmına) çok önem vermeli, daima Rabbimize tam bir teslimiyet ve bağlılık içinde olmalıdır. İsyan içinde olmamalıdır. Veli-i nimetimiz olan Mevlâmıza nankörlük yapmamalıdır. Küfre düşmekten, hele hele imansız ölmekten çok korkmalıdır.

Allah'a emanet olunuz.

Dr. İsmail Ulukuş