018 Kur'an, kendisine uyulmak içindir
Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz, Kur'an-ı kerim'in öğrenilmesine, öğretilmesine ve okunmasına çok büyük bir önem vermiştir. Hadis-i şeriflerde: “Sizin en faziletliniz Kur'an öğrenen ve öğretendir.” [Buhari] “Ümmetimin en üstün ibadeti, Kur'an okumaktır”. [Ebu Nuaym] “Kur'an okunmayan evin, hayrı azalır, şerri çoğalır, ev halkına darlık gelir.” [Dare Kutni] “Evlerinizi namaz ve Kur’an okumakla süsleyiniz.” [El-İtkan] buyruldu. Kur'an öğrenmek ve okumaktan maksat da Kur'anı anlayıp onun hükümlerine, ondaki tavsiye ve öğütlere uymaktır. Kur'anın Arapça indirilmesinden gayenin içine indiği insanların anlaması olduğu, Rasulullah Efendimizin de onun anlaşılamıyan kısımlarını insanlara anlatmak ve açıklamakla görevli bulunduğu yine kitab-ı mübindeki ifadelerden anlaşılmaktadır. Ayet-i kerimelerde: “Biz onu anlayasınız diye Arapça bir Kur'ân olarak indirdik.” [Yusuf, 2] “Sana da Kur'ân'ı indirdik ki, insanlara vahyedileni açıklayasın.” [Nahl, 44] buyruldu.
Kuşkusuz Kur'an-ı kerimin Rasulullah'ın açıklamalarıyla doğru şekilde anlaşılmasından amaç ise, Allahü Tealâ'nın insanları iyiliklere götürecek ve onları edep sahibi, olgun insanlar haline getirecek kurallarının, buyruklarının, tavsiye ve öğütlerinin hiçbir kuşkuya yer kalmayacak şekilde bilinmesi ve onlara uyulmasıdır. Allahü Tealâ, bu kurallarla kendisine inanan ve rızasını gözetenleri kurtuluşa erdirir. Ayet-i kerimede: “Doğrusu size Allah'tan bir nur ve apaçık bir Kitap gelmiştir.” [Maide, 15] “Allah, rızasını gözetenleri onunla, selamet yollarına eriştirir ve onları, izni ile, karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Onları doğru yola iletir.” [Maide, 16] buyruldu. Bu kurallara uymayanlara gelince; bunlar, hem dünyada hem de ahırette çeşitli sıkıntılara maruz kalırlar. Değerli okuyucularım, insanların başına gelen sıkıntıların önemli bir bölümü, kendi nefislerinin heva ve arzularına uymalarından ileri gelir. İnsanları hayır ve iyiliklere götüren, onların ebedî mutluluğunu sağlayan şey, Rabblerine inanarak O'na ve O'nun elçilerine tabi olmalarıdır. Yani bir başka deyimle nefislerinin hevesleri yerine, Cenab-ı Hakkın arzu ve isteklerine uymalarıdır.
Onun için Rabbimiz bizden ısrarla Yüce Zatına ve Peygamberine itaat edilmesini, kendi ahkâmına, kendi buyruk, tavsiye ve öğütlerini bildiren Kitap'ına uyulmasını istemektedir. Ayet-i kerimelerde: “De ki: Allah'ı seviyorsanız bana uyun. Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.” [Al-i imran, 31] “De ki: 'Allah'a ve Peygambere itaat edin'. Yüz çevirirlerse bilsinler ki, Allah inkâr edenleri sevmez.” [Al-i imran, 32] “Bu, indirdiğimiz kutsal bir Kitap'dır, ona uyun.” [En'am, 155] “Rabbinizden size indirilen Kitap'a uyun, O'ndan başka dostlar edinerek onlara uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz.” [A'raf, 3] buyruldu. Değerli okuyucularım, insan, başıboş değildir ve Kur'anın ahkâmına uyup uymadığından sorumlu olacaktır. Bu sorumluluk, ergen ve akıl sahibi herkesi kapsar. Durum böyle olduğu halde, zamanımızda Kur'an, durmadan mezarlıklarda veya camilerde okunarak sevabı ölülere bağışlanan, fakat ahkâmından çok az kişinin haberdar olduğu bir belge haline gelmiştir. Geçenlerde bir tv programında bir hoca efendi İmam-ı Gazali'nin bu durumu aşağıda anlatılanlara benzettiğini söylüyordu. Güzel bir örnek olduğu için onu sizlerle paylaşmak istiyorum: Şimdi bir çiftlik ağası düşünün. Bu kişi çalışanlarına, yapılacak işlerle ilgili bir talimat gönderiyor. İşçiler talimatı alıyorlar. "Şurası sulanacak, burada karık açılak, şuradaki bitkiler çapalanacak,.." diye ha bire talimatı okuyorlar fakat hiçbir iş yapmıyorlar. Siz patron olsanız, durmadan talimatınızı okuyup fakat onun gereklerini yapmayan bu işçileri kapınızda tutar mıydınız? Yanıtını siz verin.
Değerli okuyucularım, İnsan kendisine bir öğüt ve rahmet olarak indirilen Kur'an-ı kerimin ahkâmına uymakla yükümlüdür ve O'na uyup uymadığından kendisine hesap sorulacaktır. Ayet-i kerimede: "Doğrusu bu Kuran sana ve ümmetine bir öğüttür, ondan sorumlu tutulacaksınız." [Züfruf, 44] buyruldu. Peki nedir bu ahkâm? Tabii, öncelikle, en başta Allahü Tealâ'nın varlığı ve birliği olmak üzere iman esasları. Bu esaslar Kur'anda açık bir şekilde ifade edilmiş ve bunları inkâr edenlerin derin bir sapıklık içinde olduğu belirtilmiştir: "Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, şüphesiz derin bir sapıklığa sapmıştır." [Nisâ, 136] Kaderle, yani bütün olacak şeylerin önceden yazılarak zamanı geldikçe Allah (c.c.) tarafından yaratıldığı konusu ile ilgili olarak da: "Her olay ve başınıza gelen bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazmış olmayalım." [Hadid, 22] buyruldu.
İşte insanlar bunlara inanmak, kabul ve onaylamakla yükümlüdürler. İnsanı yüksek edep ve olgunluğa ulaştıracak ilahî eğitim ve insan için bütün hayırlar bu "iman" olgusuyla başladığından bunlara inanmak dinin temeli olup bunları inkâr edenlerin diğer işleri hiç dikkate alınmaz. Ayet-i kerimede: "Rablerini inkâr edenlerin işleri, fırtınalı bir günde, rüzgarın şiddetle savurduğu küle benzer; yaptıklarından hiçbir şey elde edemezler." [İbrahim, 18] buyruldu.
Diğer yandan insanlar Kur'andaki "yasak"lara uyup uymadıklarından da sorumlu olacaktır. Bunlardan bazıları İsra suresinde ardarda sıralanmıştır. İşte bu örnekler: "Elini boynuna bağlayıp cimri kesilme, büsbütün de açıp tutumsuz olma, yoksa pişman olur, açıkta kalırsın." [İsra, 29] "Sakın zinaya yaklaşmayın; doğrusu bu çirkindir, kötü bir yoldur." [İsra, 32] "Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymayın." [İsra, 33] "Bir şeyi ölçtüğünüz zaman, ölçüyü tam tutun, doğru teraziyle tartın." [İsra, 35] "Bilmediğin şeyin ardına düşme; doğrusu kulak, göz ve kalp, bunların hepsi o şeyden sorumlu olur." [İsra, 36] "Yeryüzünde böbürlenerek yürüme, çünkü sen ne yeri delebilir ve ne de boyca dağlara ulaşabilirsin." [İsra, 37]
Ayrıca insanlar Allahü Tealâ'nın Kur'an-ı kerimdeki "buyruk" ve "öğüt"lerine uyup uymadıklarından da sorumlu olacaktır. Sizlere bunlardan da birkaç örnek vermek istiyorum: "Bana kulluk et; Beni anmak için namaz kıl." [Taha, 14] "Ey îman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı." [Bakara, 183] "Namazı kılın, zekatı verin, kendiniz için önden gönderdiğiniz her hayrı Allah katında bulacaksınız." [Bakara, 110] Değerli okuyucularım, insan için doğru bir yaşama biçiminin kurallarını içeren bu hükümler, insanın ebedî mutluluğunun anahtarı olduğundan, bunlar, değerli kaynaklardan alınarak bu güçsüzün "Ebedî bir Mutluluğun Altın Kuralları" adlı yazısında verilmiş bulunmaktadır.
İyi olmak, Kur'anın ahkâmına uymak ve Kur'anda verilen esaslara göre yaşamaktır. Bu durum ayeti kerimede şu şekilde ifade edilmiştir: "Yüzlerinizi doğudan yana ve batıdan yana çevirmeniz iyi olmak demek değildir; Lakin iyi olan, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitap'a, peygamberlere inanan, O'nun sevgisiyle, yakınlarına, yetimlere, düşkünlere, yolculara, yoksullara ve köleler uğrunda mal veren, namaz kılan, zekat veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler, zorda, darda ve savaş alanında sabredenlerdir." [Bakara, 177] Değerli okuyucularım, "iyi" ve "kötü" kavramlarının insan nefsinin isteklerine dayanmayan, en iyi, en açık, en nesnel ve en yansız ölçüleri Kur'an-ı kerimde verilmiştir. İnsanlar bu kurallara uymakla da yükümlü kılınmıştır. Allah'ın tüm zamanları ve mekânları kapsayan bu kurallarında asla değişiklik olmaz. Ayet-i kerimede: "Bu, senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimize de uyguladığımız yasadır. Sen bizim yasamızda değişiklik bulamazsın." [İsra, 77] buyruldu. Allah'a emanet olunuz. Dr. İsmail Ulukuş
| ||