010  Bu nasıl Allah'a inanmak?


Değerli okuyucularım,

Günlük hayatımızda, medyada, aile toplantılarında, konserlerde, ayak üstü konuşmalarda insanların tevhid inancını zedeleyen öyle söz ve davranışları oluyor ki bunları görüp işitince insan donup kalıyor.

O şarkı sözleri... Sevgilisine hitaben "Beni sen yarattın" diyen mi ararsınız... "Sana tapıyorum" diyen mi?, "Bir Allah'a taptım bir sana taptım" diyen mi? Her biri insanın ebedî felaketine sebep olacak, fütursuzca söylenmiş bu sözlerin içinde kastedilen anlam masumane olsa da bu sözlerin genel ve yaygın anlamları, tevhid inancını bozan, gayretullah'a dokunacak şeylerdir.

Hele o faldan, yıldıznameden, türbede yatan evliyaullahtan yardım uman kadınlarımız... Birçoğu evliyaullahı, her şeye gücü yeten bir ilah gibi görüyorlar. Kuşkusuz bu, çok büyük bir iman kusurudur. Şirktir.

Ancak her şeyi yaratanın Allah (c.c.) olduğunu bilerek, onların sevgi ve hürmetine Allahü Tealâ'dan herhangi bir dilekte bulunmakta elbette hiçbir sakınca olmaz. Çünkü evliyaullah Rasulullah (s.a.v.) Efendimizin batın ilimlerimde varisleridir. Kerametleri haktır. Onlar Allah'ın sevgili kullarıdır. Onlar için Allahü Tealâ:

"İyi bilin ki, Allah'ın veli kullarına korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır." [Yunus, 62] buyurdu. Rasulullah Efendimiz de:

"Allah'ın öyle kulları vardır ki, bir şey için yemin etse, Allah (c.c.), o şeyi yaratır. Onu yalancı çıkarmaz" [Buharî, Müslim] buyurdu.

Ama ne peygamber efendilerimiz, ne de evliyaullah, hâşâ ilah değildirler. Bizim gibi aciz kullardır. Onların hiçbirini ilahlaştırmamalıdır.


# Tabiat, ilah değildir

Bazen de zaman zaman radyolarda televizyonlarda seçkin bilim adamlarımızın ağızlarından "tabiat yarattı" gibi sözler çıktığına tanık oluyoruz. Değerli kardeşlerim, "tabiat" dediğimiz şey kaya, taş, toprak, su ve gazlardan oluşan bir kitledir. Bunlar nasıl birşey yaratabilir? Bu kadar büyük bir düşünüş hatası olur mu? Allahü Tealâ, ısı, ışık ve hayat kaynağı olan güneş için bile:

"Güneşe ve aya secde etmeyin; eğer Allah'a kulluk etmek istiyorsanız, bunları yaratana secde edin." [Fussilet, 37] buyurdu.

Hiç madde alemi; onun yaratıcısı, tertip ve tanzim edicisi, çekip çeviricisi olan Allahü Tealâ'nın yerine konulabilir mi? Ne büyük gaflet!...

Aman! Söz ve davranışlarımıza çok dikkat edelim. Rabbimizi iyi tanıyalım. Tevhid inancına, halel getirecek sözlerden kaçınalım. Allahü Tealâ, dinini ve ahkâmını korumada çok gayurdur. Hiç önemsemeden ettiğimiz bir çift söz, gayretullaha dokunur da ebedî bir felakete maruz kalırız.

Rahmetli babam anlatmıştı: Denizli ilinin Bozkurt ilçesine bağlı Cumalı adında küçük bir köy vardır. Bu köyde oturan bir ihtiyar, canı çok et istemiş olmalı ki, bir arefe günü kahvehanede: "Yarın koyunu kesip şöyle bir kavurma yapıp kaşıklaya kaşıklaya yiyeceğim" der. Yanındakilerden birisi, "Allah, nasip ederse" de diye uyarır. Keşke demeseydi. İhtiyar:

"Allah, nasip etse de yiyeceğim, etmese de" gibi çok iddialı bir söz söyler. Ve o gecenin sabahında herkes bayram namazına geldiklerinde öğrenirler ki ihtiyar ölmüştür. Bu gerçek bir öyküdür.

O sebeple Allah'tan çok korkmalı, tevhidi ihlal eden, gayretullaha dokunacak sözlerden ve işlerden çok sakınmalıdır.


# Ulu Allah, mekândan ve zamandan münezzehtir

Değerli okuyucularım,

Yukarıda sizlere tevhid akidesini ihlal eden bazı söz ve davranışlardan bahsetmiştim.

Bunlardan biri de "Yukarıda Allah görüyor" gibi, Allahü Tealâ'ya mekân isnat eden sözlerdir. Yukarı aşağı, uzak yakın, sağ sol, alt üst, yerde gökte, inmek çıkmak, içinde veya dışında olmak gibi nesnelerin yerlerini ve birbirlerine göre durumlarını bildiren kavramlar, nesneler alemi (madde alemi) yaratıldıktan sonra ortaya çıkmış kavramlardır. Nesnelerin durumlarındaki değişmelerle ortaya çıkan zaman kavramı da aynı şekilde madde alemine ait bir kavramdır. Allahü Tealâ, kainatı ve onun içindeki nesneleri yaratmadan önce bu kavramların hiçbirisi yok idi. Yalnız Allahü Tealâ var idi. Allahü Tealâ bugün de olduğu gibidir. Sonsuza kadar da aynı şekilde kalacaktır. O, mekândan ve zamandan münezzehtir. Nesneleri, hacimleri, şekilleri o yarattığı gibi, bunların içinde bulundukları durumları, ve durum değişmelerinden ibaret olan olayları ve zamanı da o yaratmaktadır. Hadis-i şerifte:

"Allah ezelde varken O’ndan başka hiçbir şey yoktu." [Buhari] buyruldu.

Ayet-i kerimede de:

"O her şeyden öncedir; kendisinden sonraya hiçbir şeyin kalmayacağı son'dur." [Hadid, 3] buyruldu.

Ehl-i sünnet bilginlerinin hepsi "Allahü Tealâ'nın mekândan ve zamandan münezzeh" olduğu konusunda tam bir görüş birliği içindedirler.


# Allah (c.c.), mutlak bir gerçektir

Diğer yandan Allahü Tealâ, mutlak bir geçektir. Madde alemi ise, suret mertebesinde yaratılmıştır. İnsanın içinde bulunduğu madde alemini algılaması, tamamen duyu organlarından gelen izlenimlerin birleştirilip kurgulanması ve sonra da bellek, zeka ve akıl gibi zihin işlemleri yardımıyle anlamlandırılmasından ibaret bir mekanizmadır. Başka bir anlatımla biz, bizatihi nesneleri değil, onlardan gelen izlenimlerin beyin tarafından anlamlandırılmış suretlerini algılamaktayız. Nitekim, bu mekanizmanın işleyişinde bazı sorunlar ortaya çıktığı zaman, insan, olmayan şeyleri var gibi görmeye, ya da nesne, zaman ve mekân algılarında sorunlar yaşamaya başlamaktadır. (Bazı ruh ve akıl hastalıklarındaki durumları hatırlayın.) Hatta bırakın hastalıklı durumları, sağlıklı insanlar bile, bilgi seviyesi ve o anda yaşadığı ruh durumuna göre, aynı nesne veya olguyu değişik biçimlerde algılayabilmektedir.

Şimdi şöyle bir düşünelim... Hiç, mutlak gerçek olan Allahü Tealâ ile, insan beyninin kurguladığı bu hayalî alem aynılaştırabilir mi? Onun için Allahü Tealâ:

"O'nun benzeri hiçbir şey yoktur." [Şurâ, 11]

"Allah için misaller vermeğe (benzetmeler yapmağa) kalkmayın!" [Nahl, 74]

buyurdu.


# Kur'an, her şeyi bizim ölçülerimizle anlatır

Rabbimiz, Kur'an-ı kerimde, hem kendisini ve hem de bizlere öğretmek istediği her şeyi, bizim değerlerimizle, bizim ölçülerimizle ve bizim anlayabileceğimiz bir biçim içinde anlatmaktadır. Ayet-i kerimelerde:

"O, göklerde ve yerde tek Allah'tır." [En'âm, 3]

"Allah, her şeyi kuşatıcıdır." [Nisa, 126]

"Doğu da, batı da Allah'ındır. Nereye dönerseniz dönün Allah'ın yüzü (zâtı) oradadır." [Bekara, 115]

"Allah, göklerin ve yerin nurudur." [Nur, 35]

"Gökte de Tanrı, yerde de Tanrı O'dur." [Zuhruf, 84]

"Nerede olursanız olun, O, sizinle beraberdir." [Hadid, 4] buyurdu.

Gerçek ile beyin kurgusu olan hayalî bir alem birbiri ile kombine edilemiyeceğine göre, bu ayetlerde belirtilen "Allah, her şeyi kuşatıcıdır" "O, sizinle beraberdir" gibi ifadelerde anlatılanların, madde alemindeki cisimlerin birbirleriyle ilişkilerindeki gibi olmadığı açıktır. Ama ayet-i kerimelerde, madde aleminin değerleriyle, bizim anlayacağımız bir biçimde ifade edilmiştir.

İşte o sebeple, rabbimiz olan Allahü Tealâ hazretlerini, bir cisim gibi, O'na mekân isnat eden sözlerle tavsif etmekten çok kaçınmalıdır.

Allah'a emanet olunuz.

Dr. İsmail Ulukuş