103  Sabır Nedir?


Sevgili okuyucularım,

Sevgili peygamberimiz(sav)
"Pehlivan, insanları güreşte yenen değildir, bilakis, hiddet anında kendisini zapteden ve iradesine sahip olandır" buyurmuştur.
Ebu Sinân anlatıyor: "Oğlum Sinan'ı defnettiğimde kabrin kenarında Ebu Talha el-Havlânî oturuyordu. Defin işinden çıkınca bana:
"Sana müjde vermeyeyim mi?" dedi. Ben:
"Tabiî, söyle!" dedim.
"Ebu Musa el-Eş'arî (r.a) bana anlattı" diye söze başlayıp Resûlullah'ın şu sözlerini nakletti:
"Bir kulun çocuğu ölürse, Allah meleklere şöyle söyler:
"Sana müjde vermeyeyim mi?" dedi. Ben:
"Kulumun çocuğunu kabz ettiniz mi?"
"Evet" derler.
"Yani kalbinin meyvesini elinden mi aldınız?" Melekler yine:
"Evet" derler. Allah tekrar sorar:
"Kulum (bu esnâda) ne dedi?"
"Sana hamd etti ve istircâda bulundu" derler. Bunun üzerine Allah Teâla hazretleri şöyle emreder:
"Öyleyse, kulum için cennette bir köşk inşa edin ve bunu Beytu'l-hamd (hamd evi) diye isimlendirin." [Tirmizî, Cenâiz, 36, (1021)]

Ebu Hüreyre (r.a) anlatıyor: "Resûlullah (a.s) buyurdular ki: "Allah Teâla hazretleri şöyle demiştir: "Ben kimin iki sevdiğini (yani iki gözünü) almışsam ve o da sevabını umarak sabretmişse, ona cennet dışında bir mükâfat vermeye razı olmam." [Tirmizî, Zühd 58, (2403).]

Abdullah İbnu Amr İbni'l-Âs (r. anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (a.s) buyurdular ki: "Mü'min kul, dünya halkı içindeki has sevdiği (evladı) elinden alındığı zaman sabreder ve mükâfat umarsa Allah o kulu için cennetten aşağı bir mükâfata razı olmaz." [Nesâî, Cenâiz 23, (4, 23).]

Şer'an makbul olan sabrı alimler, -hadislerden hareketle- üçe ayırırlar:
* Allah'a taatte sabırdır: Ömür boyu taatte hiç fütur göstermeden, usanmadan, emredilenleri yapmak.
* Masiyete karşı sabırdır: Bu, Allah'ın yasakladığı şeyleri işlememekte sabretmek, direnmektir.
* Musibetlere sabırdır: "Bize düşen, aklın gösterdiği tedbirleri aldıktan sonra sabretmek, başımıza gelen musibetleri kaderden bilmek, insanları acındırmak gibi bir düşünceyle bağırıp çağırmamak, şikayet etmemek. İlla da şikayet edeceksek nefsimizi Allah'a şikayet etmek, halimizi Allah'a açmak, O'na arzetmektir. Mü'minin en bariz vasıflarından biri sabırlı ve mütevekkil olmasıdır. Bazı alimler sabrı "Kur'an ve sünnet üzerine sebat etmektir" diye açıklamıştır.

"Sabır üçtür: Musibetlere karşı sabır, taatte (kullukta) sabır, günah işlememekte sabır. Kim, kaldırılıncaya kadar musibete güzelce sabrederse Allah ona üçyüz derece yazar. Her iki derece arasında sema ile arz arasındaki mesafe kadar yücelik vardır. Kim de taatte sabrederse Allah ona altı yüz derece yazar. Her iki derece arasında arzların başladığı hudutla, arzların bittiği son nokta arasındaki mesafe kadar yücelik vardır. Kim de masiyete (günaha) karşı sabrederse Allah ona dokuz yüz derece yazar. İki derece arasında arzların hududu ile Arş'a kadar olan mesafe arasındaki yücelik vardır."

İbadetlerin nefsimize ağır gelen yönleri de sabırla hafifler. Böylece huzur içinde günde beş vakit namaz kılar, sıcak yaz günlerinde hiç bir sıkıntı duymadan oruç tutarız. Diğer ibadetler ve ahlâkî davranışlarda böyledir. Aşağıdaki âyetler bunu göstermektedir:

"Her kim sabreder ve suç bağışlarsa, bu hareket arzu edilen en iyi işlerdendir" (eş-Şurâ, 42/43); "İçinizden mücahitleri ve sabredenleri belirtelim diye sizleri mutlaka imtihan ederiz. Haberlerinizi de denetleriz" (Muhammed, 47/31).

Çoğu zaman insan nefsine uyar; Allah Teâlâ'nın emirlerine uyup yasaklarından kaçınmak ona zor gelir, nefse hoş gelen fena arzularını tatmin etmek ister, iyilik ve faziletlerden kaçınır. Meselâ; cebindeki parasını eğlence ve zevkleri için harcamak, bir yoksula vermekten daha hoş gelir. Bir çocuk için oyun oynamak, ders çalışmaktan daha ilgi çekici görünür. Gezip tozmak, çalışıp kazanmaya tercih edilir.

Ayrıca insanlar hayat boyunca, bolluk veya yokluk içinde kalabilir, sağlıklı iken hastalanır, sel, deprem, yangın gibi felâketlerle karşılaşabilir; bütün bu durumlarda insanın en büyük dayanağı sabırdır. Aksine davranış, insanı Allah Teâlâ'ya isyana ve nankörlüğe sürükler. Cenab-ı Hak bu konuda şöyle buyurmuştur: "Doğrusu kim Allah'tan korkar ve düştüğü felâkete sabrederse; muhakkak ki Allah iyilik edenlerin mükafatı boşa, çıkarmaz" (Yusuf, 12/90).

İşte bu durumda, insanın, kendisine zor gelse bile, iyi olanı, faydalı olanı seçmesi, sabır ve tahammülle onu yerine getirmeye çalışması çok güzel bir davranıştır.

İnanan insanların başına bela ve musibet gelmesi onlar için bir imtihan vesilesi, hatalarının affedilmesine bir sebep, sabır gösterilebilirse dünya ve ahiret hayatında mutluluğa ulaşılmada bir fırsattır. Bu sebeple mümin başına gelenlere şer gözüyle bakmamalıdır. Çünkü gaybı bilen Allah’tır. Başımıza gelenlerin bizim için hayır mı? şer mi? olduğunu ancak Allah bilmektedir. Bu sebeple hangi durum olursa olsun inanan bir gönül için fırsattır. Feryatlarla, ağıtlarla gelen sıkıntıyı karşılamak yerine sabır göstermek, Allah’tan gelenin hoş olduğunu kabul etmek zorda olsa en doğru davranış şeklidir. Bu husus şu dizelerde ne güzelde özetlemiştir. Ebu Hüreyre ve Ebu Said (r. anhüma)'nın anlattıklarına göre, Resûlullah (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Mü'min kişiye bir ağrı, bir yorgunluk, bir hastalık, bir üzüntü hatta ufak tasa isabet edecek olsa, Allah onun sebebiyle mü’minin günahından bir kısmını mağfiret buyurur." [Buhârî, Marda 1; Müslim, Birr 52; Tirmizî, Cenâiz 1, (966).]

Mus'ab İbnu Sa'd, babası (r.a)’den naklediyor: Der ki:
"Ey Allah'ın Resulü! dedim, insanlardan kimler en çok belaya uğrar?"
"Peygamberler, sonra büyüklükte onlara ve bunlara yakın olanlar. Kişi diyaneti nisbetinde belası da şiddetli olur. Şayet dininde zayıflık varsa, Allah onu da diyaneti nisbetinde imtihan eder. Bela kulun peşini bırakmaz. Tâ o kul, hatasız olarak yeryüzünde yürüyünceye kadar."
[Tirmizî, Zühd 57,(2400)]

Sabır belayı nimete dönüştürür. Nimet sabırla şükre dönüşür. Bir hadislerinde Alemlere rahmet olarak gönderilen Sevgililer Sevgilisi şöyle bir müjde vermektedir. “Yorgunluk, sürekli hastalık, tasa, keder, sıkıntı ve gamdan, ayağına batan dikene varıncaya kadar Müslüman’ın başına gelen her şeyi, Allah, onun hatalarını bağışlamaya vesile kılar.”[9]

Sabır nurdur. Kişiyi karanlıklar içerisinde aydınlatır. Sabır göz aydınlığıdır. Sabır hayatı hayat yapar. Belaları savar, zorlukların üstesinden gelinir. Kalbin içinde bulunduğu hüznü hafifletir. Yaratanı unutturmaz. Sabır hayrı hatırlatır. Aleme bakış değişir sabırla. Ferahlık gelir sabırla. Sükunet iner sabırla. Bunalımlardan kurtuluş sebebidir sabır. Sabrın sonu selamettir. Selamet yurdu ise cennettir. Sabır cennete götürür. Sabır kişiyi Rabbine götürür. Sabır dünya ve ahiret huzuruna, mutluluğuna götürür.

En sert hububat ateşte kaynatılınca pişmektedir. İnsanları pişiren ve kâmillerin sohbet sofralarına çıkaran şey, çekilen dertlerdir. Onun için Hacı Bayram Veli şöyle diyor:
“Çiğdik piştik elhamdü lillah”

Peygamber Efendimizin hayatında vaki olmuş bir olayla Sevgili Peygamberimizin başa gelenlere karşı göstermiş olduğu davranış şeklini şöyle öğreniyoruz. Bir gün Peygamber Efendimiz (s.a.s.) kızı Zeynep Efendimize şöyle bir haber ulaştırmıştır. “Oğlum ölmek üzeredir, lütfen bize kadar geliniz.” Peygamberimiz bu habere karşı şöyle cevap göndermiştir. “Alan da veren de Allah’tır. O’nun katında her şeyin belli bir vakti vardır.

Sabretsin ve ecrini Allah’tan beklesin” Hz. Zeynep tekrar mutlaka gelsin diye haber gönderince, Bu defa Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yanında Sa’d İbni Ubâde, Muâz İbni Cebel, Übeyy İbni Kâ’b, Zeyd İbni Sâbit ve başka bazı sahabeler olduğu halde kalkıp kızına gitti. Çocuğu Hz. Peygamber’e verdiler, kucağına aldı. Yavrucak pek zor nefes almaktaydı. Resûlullah’ın gözlerinden yaşlar boşandı.
Durumu gören Sa’d İbni Ubâde: Ey Allah’ın Resûlü, bu ne haldir? dedi. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem de:
“Bu, Allah’ın, kullarının kalbine koymuş olduğu merhamet duygusudur”
buyurdu.[10]

Azalarından herhangi birinin noksan olması sebebiyle sıkıntıda olan gönüllere Efendimiz tarafından bir şifa bildirilmektedir. Peygamber Efendimi (s.a.s.)’den rivayetle bir kutsi hadiste “Allah Teâlâ buyuruyor ki: “Kulumu, iki gözünü kör etmekle imtihan ettiğim zaman sabrederse, gözlerine karşılık olarak cenneti veririm.”[11]

"Kendisine bir musibet gelen müslüman Allah'ın emrettiği: "İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râci'ûn, Allahümme ecirnî fi musîbetî vahluf lî hayran minhâ: "Biz Allah'ınız ve ancak O'na döneceğiz. Bana bu musibetim için ücret ver. Ve bana bunun arkasından daha hayırlısını ver" derse Allah o musibeti alır ve mutlaka daha hayırlısını verir."

Musibet sırasında “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun” denmesi, Kur'an-ı Kerîm'in emridir (Bakara 156). Bunu söylemeye istirca denir. Bunu söylemek kaza ve kadere teslimiyet ve rızanın ifadesidir. Zira "Biz Allah'a aidiz ve Allah'a döneceğiz" mânasının içinde, mal ve can her şeyimizin Allah'a ait olduğunu, mülk sahibinin mülkünde dilediği gibi tasarruf yetkisine sahip olduğunu itiraf etmemiz, kabul etmemiz mevzubahistir.

Resûlullah küçük bile olsa her musibet karşısında istirca okumamızı tavsiye etmektedir. Rivayete göre Aleyhissalâtu vesselâm'ın kandili sönünce bile istirca ettiği belirtilmiştir. Hz. Aişe: "Bu bir kandildir" diyerek istirca gerektiren ciddi bir şey yok demek istemiş, ancak Efendimiz; "Mü'mini rahatsız eden her şey musibettir" demiştir.

Bazı sıkıntılar vardır ki, kulun irade ve gücünü aşar. Böyle felaketler başa geldiği zaman heyecana kapılmadan ve şikayet etmeden takdir-i ilâhiye razı olup sabretmek müminlerin özelliklerindendir. Nitekim Cenab-ı Allah Kuran-ı Kerimde sabr-ı cemili (güzel sabır) emretmektedir. (Yusuf, 12/18).

Rasulullah (s.a.s) “Sabr-ı cemil şikayet edilmeyen sabırdır" buyurmuştur.

Başa gelen sıkıntılardan dolayı sabretmeyip ölüm temennisinde bulunmak ise Peygamberimiz tarafından yasaklanmıştır. Bir hadislerinde bu durumu ve başa gelenlerden dolayı neler yapılması gerektiği şöyle bildirilmektedir. “Başına bir musibet geldi diye hiç biriniz ölümü temenni etmesin. Mutlaka böyle bir şey temenni etmek zorunda kalırsa: ‘Allahım, benim için yaşamak hayırlı olduğu sürece beni yaşat, hakkımda ölüm hayırlı olduğu zaman da beni öldür’ desin.”[12]

Sabırla bütün zorluklar halledilmekte, her türlü engel aşılmaktadır. Onun için atalarımız: "Sabırla koruk, helva olur" demişlerdir. "Ey Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır ve bizi müslüman olarak öldür" (el-Araf 7/126) Alemlere rahmet olarak gönderilen, bir işaretiyle dağları taşları müşriklerin başına geçirmeyi bekleyen Cebrail (a.s.) olmasına, Sevgilinin en Sevgilisi olmasına rağmen böyle sıkıntıların başa gelmesinin hikmeti nedendir. Bu husus düşünülmelidir. Alemler hürmetine yaratılan bir Peygamber başına gelenler için hiçbir sıkıntıya, sabırsızlığa, ümitsizliğe düşmemiş, bunun yanında sabır, şükür, istiğfar dilinden eksik olmamıştır. Bu olaylardan biz Ümmet-i Muhammed’e de dersler çıkmaktadır. Başımıza Efendimizin başına gelen sıkıntıların ne kadarı gelmiştir ki sabırsızlık gösterelim. Beraberce bir düşünelim Efendimizin hayatını. Daha doğmadan yetim kalmıştır, çocukluğunu yaşayamadan annesini kaybetmiştir, en zor zamanında amcasını, eşini kaybetmiştir, bir çocuğu hariç bütün çocuklarının ölümünü görmüştür, yukarıda dile getirdiğimiz üzere türlü türlü sıkıntılara maruz kalmış, açlıkla, savaşla daha birçok sıkıntı ile imtihana tabi tutulmuş. Bizde Ümmet-i Muhammed olarak bize verilene şükretmek başımıza gelene sabretmek durumundayız.

Allah kulunu imtihan ederken, onun tahammül edemeyeceği bir şeyi yüklemez. Verdiği bela kadar sabır da ihsan eder. Sabır, bir zırhtır, onu giyen belaların tesirinden kurtulur

Allah, kulunu günahlardan temizlemek için iki yol açmıştır: Biri tevbe diğeri de sabırdır. Tevbe eden günahlarından arınır, sabreden kimse günahlara bulaşmaz.

Sabrın sonu selâmettir. Sabır, iman ve ibadetin, ilim ve hikmetin, kısaca bütün faziletlerin başıdır. Sabırlı insan iyi insandır. İyi işler yapıp birbirine hakkı ve sabrı tavsiye edenlerin kurtuluşa ereceklerini Allah Teâlâ haber vermiştir. Sabır zafere giden yoldur. (el-Asr, 103/1-3)

Peygamber Efendimiz; "Sabır ve tahammül gösteren kimseyi Cenab-ı Hakk sabırlı kılar. Sabırdan daha hayırlı ve geniş bir nimet hiç bir kimseye verilmemiştir" (Tirmizi, Birr, 76).

"Hoşlanmadığın şeye sabretmende büyük fayda vardır" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 307) buyurmuştur.

Allah şöyle buyuruyor:
“(Resulüm!) Söyle: Ey inanan kullarım! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Bu dünyada iyilik yapanlara iyilik vardır. Allah’ın (yarattığı) yeryüzü geniştir. Yalnız sabredenlere, mükâfatları hesapsız ödenecektir.” (ZÜMER SURESİ – 10. AYET)

Yüce Rabbimiz yapmış olduğumuz ibadetlerimizi kabul eylesin. Günahlarımızı affeylesin. Sabır ve şükürle geçen bir hayatın sonunda selamete, cennete ulaşmayı bizlere nasip etsin.

Allah’a emanet olunuz…

[9] Müslim, Birr 49
[10] Buhârî, Cenâiz 33
[11] Tirmizî, Zühd 58
[12] Riyazü’s-Salihin, Hadis No: 4