062  Ölüm, ilahî bir takdirdir


Değerli okuyucularım,

Bakî olan, yalnız Allah (c.c.)'tır. Yaratılmış olan her şey fanîdir. Evrendeki trilyonlarca olgunun nasıl ve ne gibi sebeplerle orta çıkacağını, bunların nasıl devam edeceğini, nasıl ve ne gibi sebeplerle sona ereceğini belirleyen Ulu Allah'tır. Ve bunların hepsi ilahî bir programa (yazgıya) bağlanmıştır. Her canlının doğumu, yaşaması ve ölümü de, diğer bütün olgular gibi, bu ilahî yazgı çerçevesinde cereyan eder. Yani ölüm, ilahî bir takdirdir. Ölümü Allahü Tealâ'nın iznine ve takdirine bağlı olmayan hiçbir canlı yoktur. Ve her nefis mutlaka ölümü tadacaktır.

"Ölümü Allah’ın iznine bağlı olmayan hiç kimse yoktur." [Al-i İmran, 145]

"Her nefis ölümü tadacaktır." [Enbiya, 35]

Şu halde ölüm, her canlı için kaçınılmaz bir olgudur. Onun zamanı ise Allahü Tealâ tarafından takdir olunmaktadır:

"Ecel bir an gecikmez ve vaktinden önce de gelmez." [Araf, 34]

"Ölüm zamanını takdir eden ancak Allah’tır." [Enam 2]

"Aranızda ölümü takdir eden biziz." [Vakıa, 60]

Madem ölüm hepimizin başına gelecek kesin bir olgudur ve zamanı Rabbimizin takdirine kalmıştır, o halde ona her an hazırlıklı olmak gerekir. Aklı başında olan hiçbir insan, olması kesin olan bir olguyu yok saymaz, görmezlikten gelmez.

Değerli okuyucularım, insanın Rabbine karşı sorumlulukları bulûğa ermesi ile başlar. Gerçi biz bunu nefsimize bir külfet gibi gördüğümüz için sorumluluk diyoruz ama bu aslında bir sorumluluk değil, bir mükellefiyettir. Mükellefiyet, Arapça bir sözcük olup bir teklifi kabullenmek demektir. Gerçekte bize teklif edilen (önerilen), Rabbimizin varlığına inanıp O'nun terbiyesi altına girmektir. Yani ilahî bir eğitimdir. Rabbimizin bizi hayra götürecek doğru yaşama biçimidir. Değerini bilene... Nefsinin hevasını ilah edinen için ise sırta vurulmuş bir yüktür, külfettir. İlgi çekici değil mi, teklif kelimesi de, külfet kelimesi de aynı kökten gelirler. Ama biri inanan insanın, diğeri imanı zayıf insanın olaya bakış açısını yansıtır. Değerli kardeşlerim, Rabbimizin bizim için tümü hayır olan teklifini, külfet olarak görmeyelim. Allahü Tealâ zorlukları kolaylaştırır.

"Amma her kim de iman edip iyi bir iş yaparsa, buna da en güzel mükâfat vardır. Biz ona dünyada kolaylık gösterir zor işlere koşmayız." [Kehf, 88]

Hayat, insanın doğduğu anda başlayıp ölüme doğru hızla ilerleyen bir süreçtir. Ölümün de bu sürecin hangi anında karşımıza çıkacağı belli değildir. Takdir Allah'ındır. Ona her an hazırlıklı olmalıdır. Ölüme hazırlıklı olmak, her an sırat-ı müstakim üzere yaşamakla olur. Ama hangi birimiz böyle yaşayabiliyoruz. Bizler, nefis taşıyan aciz kullarız. Böyle bir ortamda, din-i mübini dört dörtlük yaşayabilmemiz kolay mı? O halde hemen hepimizin bir durum değerlendirmesi yaparak kendimizi yeniden düzenlemeye mutlak ihtiyacımız vardır.

Ayrıca evlâtlarıımıza da daha bulûğa ermeden sırat-ı müstakim üzere yaşamayı, yani yalan söylememeyi, gıybet etmemeyi, bir kuruş dahi olsa üzerimize kul hakkı geçirmemeyi, zamanımızı ve mallarımızı israf etmemeyi, alkol, sigara ve uyuşturucu gibi zararlı şeylerden uzak durmayı, dünya malına düşkün olmamayı, insanlara hizmet ve iyilikte bulunmayı, zengin isek mallarımızın zekâtını vermeyi, namaz kılmayı, oruç tutmayı, ve bunların hepsinden çok daha önemlisi de, bütün bunları yalnızca "Allah rızası için" yapmayı öğretmek zorundayız. Evlâtlarımızı yalnız Allah'a kul olarak yetiştirmeliyiz. Böyle yapmaz, aksine onların her isteklerini yerine getirerek onları <"ben"lerinin kulları haline getirirsek, onları kendi ellerimizle paranın pulun ve diğer kulların kulu haline getirmiş, onların dünya ve ahıret felaketlerini hazırlamış oluruz.

Gerçi, günahkâr mümin için tevbe kapısı her zaman açıktır. Ayet-i kerimede:

"O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeyi kabul edendir." [Nasr, 3] buyruldu.

Amma insanın da af dilemek için Rabine karşı biraz yüzü olması gerekmez mi!? Yapılan hataların kalbde açtığı manevî yaralar kolay kolay kapanmaz. İnsan ömür boyu, vicdanında, bunların manevî acısını duyar. O nedenle hayatımızı doğru (Allah'ın rızasına uygun) yaşamaya çalışmalıyız.

Allah'a emanet olunuz.

Dr. İsmail Ulukuş