032  Ulu Allah, mekândan ve zamandan münezzehtir


Değerli okuyucularım,

Geçen yazımda sizlere tevhid akidesini ihlal eden bazı söz ve davranışlardan bahsetmiştim.

Bunlardan biri de "Yukarıda Allah görüyor" gibi, Allahü Tealâ'ya mekân isnat eden sözlerdir. Yukarı aşağı, uzak yakın, sağ sol, alt üst, yerde gökte, inmek çıkmak, içinde veya dışında olmak gibi nesnelerin yerlerini ve birbirlerine göre durumlarını bildiren kavramlar, nesneler alemi (madde alemi) yaratıldıktan sonra ortaya çıkmış kavramlardır. Nesnelerin durumlarındaki değişmelerle ortaya çıkan zaman kavramı da aynı şekilde madde alemine ait bir kavramdır. Allahü Tealâ, kainatı ve onun içindeki nesneleri yaratmadan önce bu kavramların hiçbirisi yok idi. Yalnız Allahü Tealâ var idi. Allahü Tealâ bugün de olduğu gibidir. Sonsuza kadar da aynı şekilde kalacaktır. O, mekândan ve zamandan münezzehtir. Nesneleri, hacimleri, şekilleri o yarattığı gibi, bunların içinde bulundukları durumları, ve durum değişmelerinden ibaret olan olayları ve zamanı da o yaratmaktadır. Hadis-i şerifte:

"Allah ezelde varken O’ndan başka hiçbir şey yoktu." [Buhari] buyruldu.

Ayet-i kerimede de:

"O her şeyden öncedir; kendisinden sonraya hiçbir şeyin kalmayacağı son'dur." [Hadid, 3] buyruldu.

Ehl-i sünnet bilginlerinin hepsi “Allahü Tealâ'nın mekândan ve zamandan münezzeh” olduğu konusunda tam bir görüş birliği içindedirler.

Diğer yandan Allahü Tealâ, mutlak bir geçektir. Madde alemi ise, suret mertebesinde yaratılmıştır. İnsanın içinde bulunduğu madde alemini algılaması, tamamen duyu organlarından gelen izlenimlerin birleştirilip kurgulanması ve sonra da bellek, zeka ve akıl gibi zihin işlemleri yardımıyle anlamlandırılmasından ibaret bir mekanizmadır. Başka bir anlatımla biz, bizatihi nesneleri değil, onlardan gelen izlenimlerin beyin tarafından anlamlandırılmış suretlerini algılamaktayız. Nitekim, bu mekanizmanın işleyişinde bazı sorunlar ortaya çıktığı zaman, insan, olmayan şeyleri var gibi görmeye, ya da nesne, zaman ve mekân algılarında sorunlar yaşamaya başlamaktadır. (Bazı ruh ve akıl hastalıklarındaki durumları hatırlayın.) Hatta bırakın hastalıklı durumları, sağlıklı insanlar bile, bilgi seviyesi ve o anda yaşadığı ruh durumuna göre, aynı nesne veya olguyu değişik biçimlerde algılayabilmektedir.

Şimdi şöyle bir düşünelim... Hiç, mutlak gerçek olan Allahü Tealâ ile, insan beyninin kurguladığı bu hayalî alem aynılaştırabilir mi? Onun için Allahü Tealâ:

"O'nun benzeri hiçbir şey yoktur." [Şurâ, 11]

"Allah için misaller vermeğe (benzetmeler yapmağa) kalkmayın!" [Nahl, 74]

buyurdu.

Rabbimiz, Kur'an-ı kerimde, hem kendisini ve hem de bizlere öğretmek istediği her şeyi, bizim değerlerimizle, bizim ölçülerimizle ve bizim anlayabileceğimiz bir biçim içinde anlatmaktadır. Ayet-i kerimelerde:

"O, göklerde ve yerde tek Allah'tır." [En'âm, 3]

"Allah, her şeyi kuşatıcıdır." [Nisa, 126]

"Doğu da, batı da Allah'ındır. Nereye dönerseniz dönün Allah'ın yüzü (zâtı) oradadır." [Bekara, 115]

"Allah, göklerin ve yerin nurudur." [Nur, 35]

"Gökte de Tanrı, yerde de Tanrı O'dur." [Zuhruf, 84]

"Nerede olursanız olun, O, sizinle beraberdir." [Hadid, 4] buyurdu.

Gerçek ile beyin kurgusu olan hayalî bir alem birbiri ile kombine edilemiyeceğine göre, bu ayetlerde belirtilen "Allah, her şeyi kuşatıcıdır" "O, sizinle beraberdir" gibi ifadelerde anlatılanların, madde alemindeki cisimlerin birbirleriyle ilişkilerindeki gibi olmadığı açıktır. Ama ayet-i kerimelerde, madde aleminin değerleriyle, bizim anlayacağımız bir biçimde ifade edilmiştir.

İşte o sebeple, rabbimiz olan Allahü Tealâ hazretlerini, bir cisim gibi, O'na mekân isnat eden sözlerle tavsif etmekten çok kaçınmalıdır.

Allah'a emanet olunuz.

Dr. İsmail Ulukuş