037  Beşinci boyutta yeni bir kişilik


Değerli Kardeşim,

Hatırlayacaksınız, varlığımızın dördüncü boyutunu anlatırken, bu boyutta, bir düşünme mekanizması, bir analiz ve sentez yapabilme kabiliyeti olan aklın devreye girmesiyle, nefsimizin, artık bir "benlik" haline geldiğini belirtmiştim. Bu benliğin dışarıdan bakıldığı zamanki görüntüsüne de "kişilik" deniyordu. Ve artık insan benlik ve kişilik sahibi olduktan sonra, kendi ürettiği düşünceler, aldığı kararlar, verdiği hükümlerle, kendi hür iradesini ortaya koymak imkânı buluyordu. Dolayısıyla bu kişisel iradenin başkalarınınkilerle uyuşup çelişmesine göre de onlardan olumlu veya olumsuz tepkiler alıyordu.

Halbuki insanın olgunluk boyutu olan bu "beşinci boyut"ta durum tamamen farklıdır. Çünkü bu boyutta insan, kendi rızasıyla, kendi iradesine (yani kendi nefsinin arzu ve isteklerine, kendi nefsinin heveslerine, kendi nefsinin çıkarlarına) tabi olmaktan vaz geçerek, Rabbinin iradesine (yani Allahü Tealâ’nın arzu ve isteklerine) teslim ve tabi olmuştur.


# Gerçek müslüman

İslamiyet’in, “bir olan, her şeyi yaratan, eşi, ortağı, benzeri olmayan Allahü Tealâ’nın iradesine teslim ve tabi olmak” biçimindeki tanımını hatırlarsanız, İslamiyet’in bu tanımının, ancak, gerçek anlamda yalnız bu boyuttaki insanda, yani “olgun insan”da tam olarak tecelli ettiğini görürsünüz. İşte onun için bu boyuttaki insan, Rabbinin iradesine tam olarak teslim olmuş gerçek bir Müslüman’dır.

Değerli Kardeşim, önceki anlatılanlardan da kolayca çıkarabileceğiniz gibi benliğin ya da kişiliğin (yani akıl sahibi olan bir nefsin) en önemli özelliği, analiz ve sentez yaparak yeni düşünceler üretebilmesi, yorumlar yapabilmesi, belli hükümlere vararak yeni kararlar alabilmesi, dolayısıyla bunlara bağlı olarak oy ve irade (istem) sahibi olmasıdır.


# Kişiliğin en ayırt edici vasfı, onun irade özelliğidir

İşte benlik veya kişiliğin en önemli ve ayırt edici vasfı, bu "irade" özelliğidir. Yani kişinin analiz ve sentez yaparak kendi kararlarını, kendi isteklerini ortaya koyması, bu istekleri herkese kabul ettirmeye, herkesin bunlara göre hareket etmesini sağlamaya ve her şeyi çekip çevirmeye çalışmasıdır.

Bu “irade” önce kalbde, benliğin (nefsin) arzu ve istekleri olarak belirir. Bu arzu ve istekler, bedenin ihtiyaçlarından doğan çok basit arzu ve istekler olabileceği gibi, kişinin uzun ve ince çıkar hesaplarına dayalı, daha karmaşık bir sentezin ürünü olan arzu ve istekler de olabilir. Daha sonra sözle ifade edildiği zaman bu isteklere, o kişinin o konulardaki kişisel arzuları, oyu veya iradesi denir.


# Dördüncü boyuttaki insan, kalbî huzursuzluklardan kurtulamaz

Dördüncü boyuttaki kişilik sahibi insan, ortaya koyduğu bu "irade"siyle, çok defa birçok insanla çelişme, çekişme, çatışma durumunda kalır. Çünkü onun nefsi için ortaya koyduğu bu istedikleri, çoğu kez, başka insanların kendi nefisleri için istemedikleri şeyleri oluşturur. Ancak ortak çıkarların bulunduğu durumlar istisna tabi. Ortak istek ve çıkarların bulunduğu durumlarda ise insanlar o ortak çıkar etrafında toplanarak kümeler oluştururlar. Bu durumda küme içindeki insanlar arasında bir çıkar çatışması olmaz ama bu defa da kümeler arasında çıkar çatışmaları baş gösterir. Onun için, dördüncü boyutu aşamamış insanlar, bencillik yüzünden kendi aralarında ortaya çıkması kaçınılmaz olan bu çıkar çatışmaları sebebiyle, kalbî huzursuzluklar"dan bir türlü kurtulamazlar.

Halbuki beşinci boyuttaki olgun insan, kendi rızasıyla, kendi iradesinden vaz geçip, Rabbinin iradesine (arzu ve isteklerine) tabi olduğu için, onun bu tür “benlik” problemleri yoktur.


# Benliğin yok olması

Çünkü onun benliği artık, birçoğunu hayvanî ve içgüdüsel arzuların oluşturduğu insanî sıfatlardan (arzu ve isteklerden) temizlenmiş, Rabbinin terbiyesinden geçerek ve Rabbinin öğütlediği ahlâkla ahlâklanarak yeninden biçimlenmiştir. Bir başka anlatımla, onun benliğinden kaynaklanan kişisel iradesi, Rabbinin iradesinde yok olup gitmiştir. Bu makama tasavvuf terminolojisinde "fena" (yokluk) makamı veya "fena fillah" (Rabbinde yok olma) denir. Ve artık bu makama gelmiş bir kişide, dördüncü boyutta olduğu anlamda, şehvet, gadap ve kişisel çıkar esasları üzerine kurulu bir “benlik” bulunmaz.

[Burada gene bir açıklamayı çok gerekli buluyorum. “Allah (c.c.)’ta yok olmak” ifadesindeki anlam mecazi olup kulun nefsî isteklerinin Allah (c.c.)’ın isteklerinde yok olması anlamındadır. Yoksa Allahü Tealâ hiçbir şeye hulul etmez, hiçbir şey de Allahü Tealâ’ya hulul etmez. Bunlar yaratıklara ait özellikler olup Allah (c.c.), bunlardan münezzehtir.]

Benliğin yok olması demek, aslında, kalbdeki nefsin arzu ve isteklerinden oluşan dünya sevgi ve tutkularının yok olup gitmesi demektir.


# Benlik olmayınca bencillik de olmaz

Benliği yok olduğu için, olgun insanın bencilliği de olmaz. Hiçbir şeyde onun “bencillik” yaptığını göremezsiniz. Bir şeyi onunla paylaşmak durumunda kalsanız, ya adaletle hareket eder, ya da kendi haklarından size ihsanda bulunmaya çalışır. Onun ihtiyacı olan bir şeyi elinden gasp etmeye kalksanız, siz günaha girmeyesiniz diye, onu size hediye eder. Onun için bu tür insanlarla anlaşmak kolay, arkadaşlık yapmak, her seviyedeki insan için, zevkine doyum olmaz bir şeydir. Bencillikten uzak oldukları için kimseye kötü zanda bulunmazlar. Hata etseniz, hemen bağışlarlar. Nefislerini doyurmak için mal mülk arayışı içinde olmadıklarından, yani kanaat ehli olduklarından, hiç kimsenin elindeki şeylerde gözleri olmaz. Dolayısıyla kıskançlık, hasetlik gibi şeylere rastlamazsınız onlarda.

Tabii benlikleri olmayınca, “olgun insanlar”, dıştan bakıldığında da çok defa “kişiliksiz” gibi bir görüntü sergilerler. Çok defa, yumuşak başlılıkları, merhametleri, her şeyi sabır ve tevekkülle karşılamaları, sık sık kendi çıkarlarından vaz geçip başkaları için kendi mallarını ve ömürlerini tüketmeleri sebebiyle birçok kişi onlara ahmak veya aptal gözüyle bakar. Zaten Türkçe’mizdeki “aptal” sözcüğü de, tasavvuf terminolojisinde bu tür Allah aşığı olgun kullar için kullanılan “ebdal” sözcüğünden türemiştir.


# Onlar ne aptaldır, ne de kişiliksiz

Fakat, Değerli Kardeşim, gerçekte onlar, ne aptaldırlar, ne ahmak ve ne de kişiliksiz. Onlar sadece boyut değiştirmişlerdir. Bu tıpkı, başkalaşım geçiren kelebeklerin, çirkin görünüşlü, önlerine gelen her şeyi yiyip bitiren bir tırtıl halinden çıkıp çok güzel görünümlü, çiçekten çiçeğe rayiha taşıyan bir kelebek haline dönmeleri gibi bir şeydir.

Beşinci boyuttaki “olgun insan” da, mânâ boyutuna yükselmekle, tıpkı yukarıdaki kelebek gibi bir başkalaşım geçirerek üzerindeki “hayvanî sıfatları” sıyırıp atmış, Ulu Yaratan’ının öğütlediği güzel ahlâkla ahlâklanarak, O’nun ulu iradesinden bir an bile dışarı çıkmayan “bir meleğin olgunluk sıfatlarını” gösterir hale gelmiştir. Bu, boyut atlayan insanın, yeni kişiliğidir.


# Olgun insanın yeni kişiliği

Onlar, aslında bu yeni kişiliklerinde, önceki insanî kişiliklerine göre, çok daha ileri, çok daha gelişmiş, çok daha sert ve keskin bir görünüme sahiptirler. Onların bu durumlarını en iyi haksızlıklar karşısındaki tepkilerinde görürsünüz. Mazlum ve ihtiyaç sahibi insanlar yanında olabildiği kadar merhametli ve yumuşak başlı olan o insanların, adaletsizlik ve haksızlıklar karşısında, birdenbire nasıl bir kaya parçası gibi sertleşiverdiklerini hayret ve şaşkınlıkla seyredersiniz. Zulümlerinden korkup zalimlere karşı herkesin sustuğu yerlerde, onların arslanlar gibi kükrediklerine tanık olursunuz. Onun için Allah (c.c.)’tan çok korkan bu insanlarda öyle bir vakar ve heybet vardır ki onları görenlerin yüreklerinde bir korku ve ürperti hasıl olur.

Türk tarihindeki bu tür olgunluk sahibi velilere “alperenler” adı verilmiştir. Alp, yiğit demektir; eren de, ermiş kişi, yani veli. Gerçekten de bu insanlar, haksızlığa uğramış insanlara karşı ne kadar yumuşak başlı ve merhametli idiyseler, haksızlık yapanlara karşı da o kadar sert ve yiğit idiler. Halk edebiyatımız bunların destanlarıyla doludur. Bu "alperen" sözcüğü, gerçekten bu boyuttaki olgun ve yiğit insanları çok güzel ifade eden bir sözcüktür. İslâm’a yüzyıllarca hizmet etmiş bulunan aziz milletimizin bütün özelliklerini anlatan tek bir kelime aransa, sanıyorum bu “alperen” kelimesinden daha iyisi bulunamaz.

Olgun insanın bu yeni kişiliği, gerçekte, insanın ancak beşinci boyutta kâmil bir iman sahibi olmakla edinebildiği, sabır, acıma, adalet, ihsan gibi bir takım ilahî meziyetlerle donanmış, önceki boyuttaki obur, doyumsuz ve çirkin kişiliğine hiç benzemeyen, tertemiz, ilahî bir kişiliktir.

Allah'a emanet olunuz.

Dr. İsmail Ulukuş