028  "Nefsini temizleyen mutluluğa erer"


Pek Değerli Kardeşim

Tasavvuf eğitiminin ilk aşamasını "nefis terbiyesi" oluşturur.

İlk makalemde yazmıştım. Tekrar hatırlatmakta yarar görüyorum. İnsan varlığı, esas olarak beş boyuttan oluşur. İlk boyut madde boyutudur ki maddenin fiziksel ve kimsasal kanunlarına tabi olan bu boyutuyla insan tamamen bir cansız madde gibidir. İkinci boyut canlılık olaylarının başladığı, (enerji üreten) biyoanaliz ve (elde edilen enenjiyi kullanan) biyosentez olaylarını kapsayan fizyolojik boyuttur ki bu boyutuyla insan bir bitkiye benzer. Üçüncü boyut, dikkat, algı, tanıma, çevresinden haberdar olma (bilinç), gelen etkilere tepkiler verme gibi psikolojik etkinlikleri kapsayan psikolojik boyuttur ki bu boyutuyla da insan hayvanlara benzer.


# Aklın fıtrî ölçütü, ferdi koruyup kollamaktır

Dördüncü boyut, insanın akıl boyutudur. "Akıl", varlık ve sağlık nimetlerinden sonra Allahü Tealâ'nın insana bahşettiği en büyük nimettir ve insanı en çok değiştiren birinci parametredir. Akıl, bir muhakeme ve karar mekanizması olduğundan, insanı, hem diğer hayvanlardan hem de kendi hemcinslerinden ayıran çok önemli bir beyin etkinliğidir. Akıl sayesinde her insan kendi özel hayatını kurar, ona istediği biçimde bir yön verir. Akıl sayesinde her insan diğer herkesten farklı düşüncelere, amaçlara, karar ve isteklere (rey ve iradeye), plan ve programlara sahip olur. Zihni boyuttaki bu etkinliklere bağlı olarak da o kişi, herkesten farklı bir takım davranış biçimleri gösterir. Birçoğu zamanla alışkanlıklar haline gelen bu davranış kalıplarının biçimlerdirdiği insan varlığına o şahsın özbenliği veya kişiliği denir. Türkçe'de "benlik" kelimesiyle ifade edilen bu özbenlik, Arapça'da "Nefs" kelimesiyle anlatılır. Bir başka deyimle, kişiliğimiz, aklımızın karar uygulamalarıyla inşa edilmiş manevi bir eserdir.

Aklın, bir düşünme ve karar mekanizması olduğunu söylemiştim. Bu mekanizma muhakeme ve değerlendirmelerini yapar, kararlarını verirken bir takım ölçütler kullanır. Fıtraten bu ölçüt, o bireyin yüceltilmesi, maddî, fizyolojik ve psikolojik gereksinmelerinin karşılanması, desteklenmesi, koruyup kollanmasıdır. Bir başka ifade ile "akıl", fıtrî olarak, hep kişinin kişisel çıkarlarını koruyup kollayacak şekilde yapılandı- rılmıştır ve kişinin kendi maddî, fizyolojik ve psikolojik yapısından doğan arzu ve isteklerine göre kararlar alır. Bu durum, görünüşte o ferdin iyiliğine gibi görünse de gerçekte bu, zaruret sınırını aştığı zaman, toplumsal hayat yaşayan o birey için, hem kendi hayatını, hem de içinde yaşadığı toplumun hayatını tehdit eden çok büyük bir felaket halini alır. Etrafınızdaki aşırı bencil insanların kendi çıkarlarını korumaya çalışırken hem topluma, hem de kendilerine ne kadar çok zarar verdiklerini hatırlayınız lütfen.


# Arzu ve heveslerini, ilah edinenler...

İşte dördüncü boyuttaki henüz Rabbini tanıyıp ilahi eğitimden geçmemiş, o sebeple yaptığı akıl yürütmelerde ve aldığı kararlarda hep kişisel çıkar ölçütünü kullanan, düşünce ufukları kendi varlıklarının birkaç santim ötesine bile taşamayacak kadar dar, durmadan kendi maddî, fizyolojik ve psikolojik arzu ve isteklerini düşünen, kalbleri bu isteklerde dolup taşan, kendisine yarar sağladığını düşünürken gerçekte hem kendisine hem de topluma büyük zararlar veren nefislere "Nefs-i emmare" denir ki bu tür bir kişilik yapısı, durmadan sahibine kötülükleri emreder. Kur'an-i kerimde bu tür kişilik sahipleri için:

"Doğrusu çogunluk, heva ve heveslerine uyarak, bilmeden sapıtıyorlar." [Enam, 119]

"Hevesini kendine tanrı edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın?" [Furkan, 43]

"Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten söz dinleyeceğini yahut akıllanacağını mı sanıyorsun? Gerçekte onlar hayvanlar gibidir, hatta gidişçe daha sapıktırlar." [Furkan, 44] buyrulmuştur.


# Bütün kötülüklerin kaynağı

Gerçekte insanın en büyük düşmanı, kendi Yaratan'ını tanıyıp O'nun hayra ve iyiliğe götüren buyruklarını kabul etmeyen, durmadan kişinin kendi heva ve isteklerine göre kararlar alıp uygulamaya çalışan bu "özbenliği"dir. İnsanın başına gelen bütün sıkıntılar, bu nefs-i emmareye tabi olmaktan ileri gelir. Ayet-i kerimede:

"Nefs-i emmare, şiddetle kötülüğü emreder." [Yusuf, 53]

"Allahü teâlâ, kullarına zulmetmez, haksızlık etmez; Ama onlar çirkin işleriyle kendilerine zulüm ediyorlar." [Nahl, 33]

"Başınıza gelen musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz sebebiyledir." [Şura, 30]

buyruldu.

Hadis-i şerifte de:

"Hasislik, nefse uymak ve kendini beğenmek felakete sürükler." [Taberani]

buyruldu.


# Nefsini temizleyen mutluluğa erer

Kuşkusuz, her insanın yaşayabilmesi için gidermek zorunda olduğu bazı zorunlu ihtiyaçları vardır. Bunlar için bazı istek ve arzulara sahip olması, elbette, onun en tabii hakkıdır. Bunun Nefs-i emmare ile hiçbir ilgisi yoktur. Burada "Nefs-i emmare"nin sınırı, bu zorunlu ihtiyaçların ötesine taşan ve kişileri haram işlere sürükleyen taleplerdir. Bir insanın günlük vitamin-mineral ihtiyacını karşılayacak kadar meyve-sebze yemesi, elbette bir ihtiyaçtır. Ama bunun ötesinde hâlâ yemeye karşı içinde şiddetli bir arzu varsa, işte o nefistendir. Bu sonraki arzularına uyması halinde obez hale gelecek, ona dayalı bir sürü hastalık ve sıkıntı ile karşılaşacaktır. Başınıza ne zaman bir sıkıntı gelse lütfen geriye doğru bir dönüp bakın. Çoğu zaman, hayretle, o sıkıntının nefsinizin heva ve arzularına tabi olmaktan ileri gelmiş olduğunu göreceksiniz.

İnsan, en büyük düşmanı olan ve kendisini durmadan felaktelere sürükleyen Nefs-i emmareden nasıl kurtulur? Kurtuluşumuzun ve ebedî mutluluğumuzun sırrı, işte bu sorunun cevabında yatmaktadır.

"Nefsini temizleyen saadete ermiştir." [Şems, 9]

"Nefsini fenalıklara gömen kimse de ziyana uğramıştır." [Şems, 10]

Nefs-i emmare, öylesine korkunç bir düşmandır ki Allahü Tealâ'nın yardım ve inayeti olmadan hiç kimse bu nefis belasından kolay kolay kendisini kurtaramaz.

"Heva ve hevesini tanrı edinen, bilgisi olduğu halde Allah'ın şaşırttığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünü perdelediği kimseyi gördün mü? Onu Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Ey insanlar! Anlamaz mısınız?" [Casiye, 23]

"Eğer üzerinize Allah'ın lütuf ve merhameti olmasaydı, içinizden hiçbiri ebediyen temize çıkamazdı. Fakat Allah dilediğini temize çıkarır." [Nur, 21]

O sebeple kişi, kendisini sürekli kötülüklere sürükleyen nefsine karşı mücadelesinde, asla, kendi bilgisine, deneyimlerine ve cüz'i iradesine güvenmemelidir. Daima Rabbinden yardım istemelidir. Allahü Tealâ'nın yardımı geldiğinde de her şey bir anda çok kolaylaşıverir.

Allah'a emanet olunuz.

Dr. İsmail Ulukuş