020  Ulu Allah'ın fiilî sıfatları (2)


Pek değerli okuyucularım,

Bu makalenin birinci bölümünde Allahü Tealâ'nın Madde ve Mânâ âlemleri (yani Yarattıkları) üzerindeki tasarrufları ile ilgili sıfatlarına "Fiilî Sıfatları" dendiğini bildirmiştim. Tabiidir ki biz, Rabbimizin, yalnız görünür bir âlem olan ve beş duyumuz ile algılayabildiğimiz Madde âlemi üzerindeki işlerine vâkıf olabiliyoruz. Mânâ âlemleri üzerindeki tasarruflarını da dilediği kullarına bildiriyor. Yaratan'ın âlemler üzerindeki işleri, fiilleri ve tasarrufları çok çeşitlidir. Bunların birçoğu, Allahü Tealâ'nın güzel isimleri içinde yerlerini almış ve Esmâ-ül hüsna olarak ifade edilmiştir. Fiilî sıfatların hergün tezahürlerine tanık olduğumuz dördü ise, Tahlîk (yaratma), İhya (diriltme, hayat verme), İmate (öldürme) ve Terzik (yarattıklarını rızıklandırma, besleme, ihtiyaçlarını giderme) dir.


# Tahlîk (Yaratma):

Canlı ve cansız olan her şeyin, aslî bileşenleri ve nitelikleriyle, Allahü Tealâ tarafından yoktan var edilmesi demektir ki, bu, yalnız Allahü Tealâ'ya mahsus bir sıfattır. Allahü Tealâ dışındaki başka hiçbir varlıkta böyle bir güç ve yetenek yoktur. Diğer varlıklarda böyle bir güç olduğunu sanmak, Allahü Tealâ'yı yeterince bilmemektır. Küfürdür.

"Allah, her şeyin yaratıcısıdır." [Zümer, 62]

"O, her türlü yaratmayı bilendir." [Yasin, 79]

"Gökleri ve yeri yoktan var eden Allah'tır. O, bir işin olmasını dilerse, ona ancak "ol" der, o da olur." [Bakara, 117]

İngilizce'de yaratmak sözü, yeni bir şey ortaya koymak anlamında, her şey için kullanılıyor. Bu, elbette doğru değildir. Yaratmak, yaratılmış unsurlardan yeni ve farklı bir cisim oluşturmak değil, o cismi, bütün aslî unsurları ve nitelikleriyle yoktan var etmek demektir.

Bir zamanlar hiçbir şey yoktu. Yalnız Allahü Tealâ vardı.

"O her şeyden öncedir; kendisinden sonraya hiçbir şeyin kalmayacağı son'dur; varlığı aşikardır; gerçek mahiyeti insan için gizlidir. O her şeyi bilir." [Hadid, 3]

“Allah vardı ve hiçbir şey yoktu,” [Buharî, Tirmizî]

Allah (c.c.), evrendeki her şeyi, önceden hiçbir örneği olmadan, belli ölçü ve biçimler içinde, belli niteliklerle yaratmış, onları düzenlemiş, tüm zamanlar boyunca onların mahiyetleri ve nitelikleri üzerinde meydana gelecek değişiklikleri belirleyip bir programa bağlamıştır. Zamanı geldikçe bu programlanan olayları ve bu olaylara konu olan nesneleri yaratmaktadır. Başka bir ifade ile, "ilahî takdir" gerçekleşmektedir. Birçok olguyu da yeryüzündeki halifesi olduğunu belirttiği ve yeryüzünün sahibi kıldığı insanı vasıta kılarak onun eliyle gerçekleştirmektedir.

Bir şeyi yoktan var etmeye "yaratmak" dendiği gibi, yaratılmış şeylerden, yeni ve farklı şeyler üretmeye, "inşa" denir ki o da Allah'ın fiilî sıfatlarından birisidir.

"Her sınıf varlığı yaratan O'dur. Gemiler ve hayvanlardan binesiniz diye size binekler var etmiştir." [Zühruf, 12]

"Çardaklı ve çardaksız bağları inşa eden Allah'tır." [En’âm, 141]

Allahü Tealâ, bugün, kendilerini çeşitli olağanüstü yeteneklerle donattığı yeryüzündeki akıllı ve becerekli kulları vasıtasıyla mega yapılar inşa etmekte, barajlar inşa etmekte, göklerde uçan tonlarca ağırlıkta uçaklar inşa etmekte, iletişim ve haberleşme ağları kurmakta, hatta bugün insana öğrettiği genetik sırlarla artık yeni canlı çeşitleri de yaratmaktadır. Adeti, kurduğu ilahi düzeni bozmamak ve her şeyi bu düzen içinde belli sebeplerle oluşturmak olduğu halde, dilerse bunları hiç sebepsiz olarak da yaratabilir. O'nun kendi yarattığı, tertip ve tanzim ettiği ilahî düzen içindeki tasarruflarına hiç kimse karışamaz.


# İhya ve İmate (Diriltme ve Öldürme):

Allahü Tealâ, ölü şeyleri dirilttiği gibi, diri şeyleri de öldürür.

"Doğrusu dirilten de öldüren de O'dur." [Necm, 44]

"Allah gökten su indirir ve ölümünden sonra yeryüzünü diriltir. Kulak veren kimseler için bunda ibret vardır." [Nahl, 65]

"Doğrusu dirilten ve öldüren Biziz; hepsinin gerisinde de Biz kalırız." [Hicr, 23]

Allahü Tealâ, birçok işin ve olayın olmasını bazı vesilelere, araç ve sebeplere bağlamıştır. Dilerse bunları hiçbir sebep ve vasıta olmadan da yaratır. Nitekim tarıh boyuca birçok insan bu tür bazı olgulara tanık olmuştur. Ancak sebeplerle yaratmak O'nun adetidir. Evrendeki düzenini bir sebeplilik (determinizm) esası üzerine kurmuştur. Onun için, sebepleri ilahlaştırmamalı, bazı sebep ve vesilelerle ortaya çıkan şeylerin, gerçekte yaratıcısının Allahü Tealâ olduğunu hiçbir zaman unutmamalıdır. İnsanı da işlerini de yaratan Allahü Tealâdır.

"Sizi de, yaptığınız işleri de yaratan Allahtır." [Saffat, 96]

"Onları siz öldürmediniz fakat Allah öldürdü. (Oku) attığın zaman da sen atmamıştın, fakat Allah atmıştı. ...." [Enfal, 17]


# Terzik (Rızıklandırma):

Yarattığı bütün canlıların rızkını veren, onlara yaşamaları için gerekli enerjiyi sağlayan, onların bütün ihtiyaçlarını gideren Allahü Tealâ'dır.

"De ki: Gökten ve yerden size rızık veren kimdir?" [Yunus, 31]

"Gökleri ve yeri yaratan, beslenmeyip besleyen Allah'tan başka bir dost mu edinirim? de." [En'am, 14]

Allahü Tealâ, güneşi, yeryüzü için enerji kaynağı olarak yaratmıştır. Güneş enerjisi, ekosistem içindeki klorofilli bitkiler, yosunlar ve algler tarafından fotosentez yoluyla kimyasal enerjiye dönüştürülür. Sonra bu enerji buradan bu bitkileri yiyen otoburlara, oradan da onları yiyen etoburlara geçer. Onların ölümü ile de, bu enerjiden, toprak kurtları, funguslar ve bakteriler faydalanır. Böylece bu enerji hiçbir kayba uğramadan birinden diğerine geçerek yüzlerce canlının hayat kaynağı olur.

Bu enerji zinciri içinde Allahü Tealâ, her canlının rızkını dilediği şekilde dağıtmakta, her canlıyı belli ölçüler içinde dilediğince rızıklandırmaktadır.

"Allah, kullarından dilediğine rızkı bol ve ölçüye göre verir." [Ankebût, 62]

Rızk, Allahü Tealâ'dandır. Ancak evrendeki birçok olgu gibi, onun da elde edilmesi bazı sebeplere bağlanmıştır.

Değerli Kardeşim,

Evren Ulu Allah'ın fiili sıfatlarının sonsuz tecellileri ile doludur. İnsan Rabbini göremez. Ama O'nun fiili sıfatlarının yaratıklar üzerindeki görünümlerine her an muttali olur. Bütün mesele olaylara ibret nazarı ile bakabilmek meselesidir. Bu da imanla sağlanır. Bu güçsüzün, "İnsanı doğru anlamak" başlıklı ilk makalemden bu yana sürekli "iman" üzerinde duruşumun sebebi budur. İman, Marifetullahın yani Allah'ı bilmenin başıdır. İmanında kusur olan insanın aklı fikri sürekli nefsinin süfli arzularında olduğundan, kalbinde, bu arzuları nasıl doyuracağı fikrinden başka hiçbir şeye yer kalmaz. Akli fikri hep bu arzularda olur. O sebeple hiçbir şeye ibretle bakamaz. Ancak bir kişi, bir olgun yol göstericinin terbiyesi altında, onun direktiflerine samimiyetle tabi olup, Rabbini çok hatırlayarak ve ona Rabbini hatırlatacak şeylere ilgisiz kalmayarak kalbindeki nefsani olguları bertaraf ettiği zaman, o kişinin, her şeye bakış açısı değişir. İlahi rahmetin evrendeki tecellilerini bütün çıplaklığı ile görmeye başlar. Kısaca herşeyi "Hak" gözü ile irdelemeye başlar. Kendi bencilliğinden kurtulmuş insanın bu bakış açısına, "Firaset" de denir ki firaset, müminin olgunluk işaretidir. Hadis-i Şerifte:

“Mü'minin firasetinden korkunuz. Çünkü o Allah'ın nuruyla bakar” [Tirmizî]

buyruldu.

Bir radyo sohbetinde dinlemiştim; tasavvuf ehli bir Hoca Efendi konuşmasında, Kur'an-ı Kerim'de zikrin 200'e yakın yerde geçtiğini, 80 kusur yerde de emredildiğini bildiriyordu. Bunun sebebi nedir ki, Rabbimiz ısrarla kendisinin sürekli anılmasını istiyor. O'nun kulları tarafından sürekli anılmaya ihtiyacı mı var? Hiç şüphesiz hayır. Hem de büyük bir hayır... Asla... Buna ihtiyacı olan bizleriz. Yaratan, kendi zikrini emretmekle, bizleri, nefsimizin tasallutundan kurtarmak, bizi gerçek özgürlüğümüze kavuşturmak ve bizlere olan nimetlerini tamamlamak istemektedir. İstiyor ki bizler rahmetinden daha çok yararlananlardan olalım.

"Allah sizi zorlamak istemez, Allah sizi arıtıp üzerinize olan nimetini tamamlamak ister..." [Maide, 6]

"Doğrusu Allah insanlara karşı lütufkardır, ama insanların çoğu şükretmezler." [Mümin, 61]

Allah'a emanet olunuz.

Dr. İsmail Ulukuş