019  Ulu Allah'ın fiilî sıfatları (1)


Pek değerli okuyucularım,

Mutlak mânâda tek bir gerçek vardır. O da Allahü Tealâ'nın bizatihi kendisidir. Allah (c.c.), Hak'tır. Onun için biz O'nu "Cenab-ı Hak" olarak anıyoruz.

"Çünkü Allah, varlığı kendinden olan Hak'tır." [Hacc, 62]

"Allah, hakkın ta kendisidir." [Lokman, 30]

Varlığı mutlak, ezelî ve ebedîdir. Her türlü ihtiyaç, eksiklik, yetersizlik ve kusurlardan uzaktır. İşlerinde tam bir tasarruf, irade, yetkinlik ve yeterliliğe sahipdir. Tam bir yaptırım gücüne sahiptir. İstediğini, dilediği an yaratır, yapar, yaptırır.

Madde alemi ve Ruhlar alemi ise, yaratılmış gerçekliklerdir. Yaratılmış tüm alemler, göreceli gerçekliklerdir. Her yaratılmış şey gibi, varlıkları, ayakta kalmaları, nitelikleri, düzenleri, işleyişleri, programları onları yaratan tarafından belirlenmiştir. Varlıkları ebedî değil, geçicidir. Varlıklarının sonsuz olması, Yaratan'ın onları sonsuz olarak ayakta tutması ile mümkündür.

"Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. O daima diridir, bütün varlığı ayakta tutan O'dur. O'nu ne gaflet basar, ne de uyku. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur." [Bakara, 255]

Sonradan yaratılmış olan herşeyin varlığı; sonlu, sınırlı, kayıtlıdır. Etrafınıza şöyle bir bakın, dün var olan birçok şeyin bugün artık yok olduğunu hemen fark edeceksiniz. Yaratıkların ayakta kalmaları belli şartlara ve belli gereksinmelerin giderilmesine bağlıdır. Yetenekleri, yeterlilikleri, Allahü Teala'nın onlara bahşettiği orandadır. Bir şeyi yapma, yaptırma ve düzenleme kabiliyetleri; ancak Allahü tealanın onlara verdiği güç ve istidatlar oranındadır. Bir memurun istediklerini yapabilmesi, başındaki amirin iradesi ile sınırlı olduğu gibi; yaratılmış tüm canlıların istediklerini yapabilmeleri de, Ulu Allah'ın külli iradesi ile sınırlıdır. O dilerse yapabilirler, dilemez ise parmaklarını bile oynatamazlar. Ancak bu durum, insanları, yaptıklarından sorumsuz kılmaz. Tıpkı bir memurun, yetkileri sınırlı olduğu halde, yetki alanı içinde kendi küçük iradesiyle yaptıklarından amirine karşı sorumsuz olamadığı gibi.


# Enerji, güç ve kuvvetin gerçek sahibi

Enerji, güç ve kuvvetin gerçek sahibi, Allahü Tealadır.

Gerçekte hiçbir kimsede ve hiçbir nesnede güç ve kuvvet yoktur. Her şeye gücü de, kuvveti de, enerjiyi de, bilgi, beceri ve yetenekleri de veren Allah (c.c.)'tır. Ama insanların bir çoğu, her şeyi kendi aciz şahsından bilir. Madde aleminde her şey, belli bir tertip ve düzene bağlanmıştır. Her şey, illiyet (sebeplilik) prensibi dahilinde belli bir sebepler zinciri içinde meydana gelir. Dolayısıyla belli sebeplere yapışıldığı zaman belli sonuçlar elde edilir. İsteyen herkesin bazı sebepleri öğrenip o sebepleri oluşturarak istediği sonucu elde edebilmesi birçok insanı yanıltmış, kendilerinde bir güç ve kuvvet görmelerine sebep olmuştur. Bu durum, pozitif bilimlerle uğraşan bir çok bilginin de küfrüne sebep olmuştur.

Gerçekte ise bütün güç ve kuvvet, Yaratan'ın elindedir. O'nun istek ve iradesi olmadan bir tüy bile yerinden oynayamaz. İnsan samimiyetle Rabbine inanıp nefsinin hevasından kurtularak aleme ibretle bakmaya başlarsa, o zaman bu olgunun yüzlerce örneğine tanık olur. O sebeplerin sebebidir. Dilediği zaman sebepler içinde de yeni sebepler yaratır.


# Allah (c.c.) görülmez, ama O'nun evrendeki tasarrufları görülür

Allahü Teala gözle görülüp diğer duyu organlarımızla algılanamaz.

"Gözler O'nu görmez, O bütün gözleri görür." [En'am, 103]

"Allah, onların geleceklerini de, geçmişlerini de bilir. Onlar ise O'nu ilmen kavrayamazlar." [Taha, 110]

Ama O'nun işleri ve görünür alemdeki tasarrufları göz ile görülebilir ve duyu organlarımızla algılanabilir. Bu durumu açıklamak için basit bir örnek vermek istiyorum. Meselâ inancında samimi olan ihlâs sahibi bir mümin dua eder. Belki de, ettiği dua, madde penceresinden bakıldığında, gerçekleşmesi imkânsız gibi görünen bir şeydir. Ama Allahü Tealâ, hiç beklenmeyen ve olması umulmayan sebepleri bir araya getirir, olması ihtimal dahilinde olmayan olayları oluşturur ve o duayı gerçekleştirir. Böylece mümin, Allahü Tealâ'nın varlığını gözü ile göremez, ama O'nun işlerine gözü ile tanık olur.

Bazı durumlarda Allahü Tealâ'nın emir, mesaj, telkin ve ilhamları, kalb yoluyla insanlara ulaştığı gibi, bazen de insanın arzu ve dilekleri yine kalb yoluyla Allahü Tealâ'ya ulaşır. Kalb, madde aleminden mânâ alemine açılan mânevî bir penceredir. (Lütfen daha ayrıntılı bilgi için "Kalbi Anlamak" ve "Allah'a Yakınlığın Başlangıcı" başlıklı makalelerimizi okuyunuz.)

Kabul olunan duaların gerçekleşmesine birçok kişi tanık olmuştur.


# Mânevî olaylar, deneyle doğrulanamaz

Değerli Kardeşim, kalb yoluyla ortaya çıkan bu iletişim olaylarının, ne yazık ki bilimsel bir açıklamasını yapmak mümkün değildir. Bunların ancak madde alemine yansıyan yönleri gözlenebilir. Fakat bu gözlemler, deneysel olarak tekrarlanıp doğrulanamaz, kanıtlanamaz.

Çünkü bu mânevî olaylar, ilahi irade ve emir ile ortaya çıkan olaylardır. İkinci bir defa tekrarlandığında Yaratan'ın iradesinin gene aynı şekilde tecelli edeceğini kimse garanti edemez. Tasarruf, tamamen Yaratan'ın elindedir. Hiç kimse O'nun tasarrufuna karışamaz. Meselâ bir dua ettiğimizde varsayalım ki kabul olundu. İkinci bir defa dua ettiğimizde gene kabul olunacağını kim söyleyebilir? Yaratan, isterse kabul eder, isterse etmez. Aynı sebepleri isterse tekrar yaratır, istemez ise yaratmaz. Ama imanında samimi olan müminler, Rableri ile kendileri arasındaki ilişkilerde, bu tür olaylara o kadar çok tanık olurlar ki, artık Yaratan ve O'nun tasarrufları konusunda en küçük bir tereddütleri kalmaz.


# Maddi alem, gerçekte ilahî bir sistemdir

Gerçekte ne Madde aleminde ne de Ruhlar aleminde, Allahü Teala'nın iradesi dışında hiçbir şey vuku bulamaz. Başka bir ifadeyle, Halk Alemi adinı verdiğimiz maddî alemdeki olaylar da elbette Yaratan'ın tasarrufuyla olmaktadır. Ancak evren adını verdiğimiz madde alemi; unsurları, unsurlar arasındaki ilişkileri, kanunları, kuralları, enerji ve güç kaynakları, iletişim mekanizmaları, destek altyapısı, bakım, onarım ve kendini yenileme mekanizmaları önceden tertip ve tanzim edilmiş bir ilahî düzendir. Burada İlişkileri belirleyen kurallar değişmez. Burada olayların oluşumu belli bir programa bağlanmıştır. O sebeple burada hangi sebeplerin hangi sonuçları ortaya çıkaracağı bilimsel araştırmalarla önceden tespit edilebilir ve o sebepler hazırlanarak istenen sonuçlar elde edilebilir. İşte bilimsel araştırmaların ve ona dayalı olarak gelişen teknolojinin temelini bu teşkil eder. Eğer evrende Allaü Tealâ tarafından oluşturulmuş böyle mükemmel bir düzen, böyle mükemmel bir bütünlük ve işleyiş olmasaydı, herşey kendiliğinden ve gelişigüzel cereyan eder ve hiçbir bilimsel çalışma yapamazdık.

Konunun daha iyi anlaşılması için, madde aleminde cereyan eden olayları, bir kral tarafından kurulup yönetilen meşrutî bir devletin, "devlet düzeni" içinde cereyan eden olaylarına benzetebiliriz. Burada cereyan eden olaylar, belli kanun ve kurallara ve belli bir programa göre cereyan ettiğinden önceden bilinebilir. Kalbî iletişime dayalı Mânevî Alemde cereyan eden olayları da, o kralın emir ve fermanı ile gerçekleşen olaylara benzetebiliriz ki kralın iradesinin nerede ve nasıl tecelli edeceği hiçbir zaman belli olmayacağından bunları önceden kestirmek asla mümkün olmaz.

İşte Yüce Rabbimiz, bu iki olguyu birbirinden ayırıyor; birincisi için "yaratma", ikincisi için "emir" tabirini kullanıyor. İslam bilginleri de bunlardan birincisi yani yaratma ile ortaya çıkmış ilahî düzene "Halk Alemi", diğerine "Emir Alemi" demişlerdir. Her ikisi de elbette Yüce Rabbimizin tasarruflarından başka birşey değildir.

"Bilin ki yaratma da emir de O'nun hakkıdır." [Araf, 54]


# Allahü Tealâ'nın fiilî sıfatları

Allahü Tealâ'nın maddî ve mânevî alemler üzerindeki işleri ve tasarruflarıyla ilgili sıfatlarına, Fiilî sıfatları denir. Bunlar, başlıca dörttür:

  1. Halk (Yaratma, herşeyi aslî unsurları ve nitelikleriyle yoktan var etme)
  2. İhyâ (Diriltme, Hayat verme)
  3. İmâte (Öldürme)
  4. Terzîk (Rızıklandırma, besleme, ihtiyaçlarını giderme)

Yazımın sonraki bölümünde inşaallah bunlar üzerinde duracağım. Sizleri daha fazla sıkmamak için şimdilik makaleyi burada kesiyorum.

Allah'a emanet olunuz.

Dr. İsmail Ulukuş