015  İlahî düzende birbirini tamamlayan süreçler


Değerli Kardeşim,

Geçen makalemde sizlere evrendeki aksi olanaksız olan bir birlik ve bütünlükten söz etmiştim.

Aksi olanaksızdır, çünkü böyle bir düzenin aksi tam bir karmaşa ve kaostur. Bu da, ancak, tıklım tıklım dolu bir miting meydanındaki insanların bir panik halindeki durumuna benzer ki herkes ne yapacağını bilmeden oradan oraya koşturur, fakat insanlar birbirlerine çarpmaktan ve o bunu, bu onu itelemekten başka hiçbir şey yapamazlar. Karmaşa halindeki bir evren, aynı burada olduğu gibi, bir çeşit titreşim halinde bulunan bir unsurlar yığınından başka bir şey olamaz.


# Evren, tek elden yaratılmıştır

Halbuki evren asla böyle değildir. Orada mükemmel bir "düzen" vardır. Orada her şey, Allah tarafından tek elden yaratılmış ve kurallar, Allah tarafından tek elden konulmuştur. Sistemin işleyişi de, Allah tarafından tek elden sağlanmaktadır. Bu düzenin tek sahibi, maliki ve egemeni de O'dur.

"Allah, her şeyin yaratıcısıdır." [Zümer, 62]

"Oysa sizi de, yaptıklarınızı da Allah yaratmıştır." [Saffat, 96]

"Bütün işleri düzenleyen O'dur." [Yunus, 3]

"Gökten yere kadar her işi, O idare eder." [Secde, 5]

"Göklerin ve yerin mülkü O'nundur." [Hadid, 2]

"Göklerde ve yerde ne varsa hep O'nundur. Doğrusu Allah müstağnîdir, övülmeğe layıktır." [Hacc, 64]

"Göklerin ve yerin Hükümdarlığının Allah'a aid olduğunu bilmez misin?" [Bakara, 107]


# İlahî düzende hiçbir şey sebepsiz, boş ve gereksiz değildir

Evrende hiçbir şey tesadüfi, gelişigüzel değildir. Biz sebebini bilelim veya bilmeyelim, orada hiçbir nesne ve hiçbir olgu sebepsiz, boş yere yaratılmamıştır. Hiçbir şey gereksiz, boş ve faydasız değildir. Orada her nesnenin ve her olgunun mutlaka bir yaratılış hikmeti vardır.

"Göğü, yeri ve ikisinin arasında bulunanları boşuna yaratmadık." [Sad, 27]

Orada her nesne, her durum ve her olay belli amaçları gerçekleştirecek şekilde tertip ve tanzim edilmiştir. Dolayısıyla her sürecin, belli amaçları vardır. Bu olgulara konu olan her unsur da, o amaçları gerçekleştirecek en uygun nitelik ve yeteneklerle donatılmıştır. Yaratılıştan gelen bu niteliklere, "fıtrat" denir. Fıtrat, evrende bütünlüğü sağlayan en önemli faktörlerinden biridir. Çünkü, her unsur ancak yaratılıştan gelen bu özgün nitelikleriyle ilahi düzen içindeki rolünü gereği gibi yerine getirebilir. Eğer ilahî düzen içinde, herhangi bir unsur, kendi işlevinin gerektirdiği nitelikleri taşımamış olsaydı o unsurun yapacağı iş gerçekleştirilemez, o iş yapılamayınca da ona dayalı diğer işler aksardı. Bir süre sonra da düzen çalışmaz duruma gelirdi. O sebeple evrende her unsurun fıtratına göre hareket etmesi, düzenin korunması ve devamı açısından kaçınılmazdır. Cansız nesnelerin zaten fıtratlarına aykırı davranmaları söz konuzu olamaz. Canlılar için de Yaratan tarafından bir haz ve elem mekanizması oluşturularak onların her zaman fıtratlarına en uygun olanları yapmaları sağlanmıştır.


# İlahî düzende birbirini tamamlayan süreçler

Değerli Kardeşim,

İlahi düzen içinde her unsur, her olgu ve her süreç, bir yapboz oyununun parçaları gibi, birbirlerini tamamlayacak biçimde düzenlenmiştir.

Tabiat, bu entegre süreçlerin onbinlerce örneği ile doludur. Birbirini tamamlayan bu süreçlerin en çarpıcı örneklerinden birisi, karbon döngüsüdür. Her canlının varlık sebeplerinden birisi olduğu için bunu biraz açmak istiyorum.

Artık bugün biyologlar tarafından iyi bilinen bir gerçek vardır: Bitkilerin yeşil kısımları güneş ışığına maruz kaldıklarında, klorofil, aktif elektron akseptörü haline gelmektedir. Bu da iyonize olmuş suyun hidroksil iyonlarından elektron alarak onlardan bir Oksijen molekülünün açığa çıkmasını sağlamaktadır. Hidrojen iyonları da, NADP (nikotinamid adenin dinükleotid fosfat) molekülleri tarafından tutulmaktadır. Klorofillerdeki enerjice zengin elektronların, taşıyıcı moleküller üzerinden H+ iyonlarına ulaşırken kaybettiği eneji de, ATP (Adenosin tri fosfat) ve NADH2 gibi kimyasal bileşiklerde depolanmakta, ve bu enerji, havadan alınan Karbon dioksitin çeşitli enzimler yardımıyla Hidrojen molekülü ile birleşip Glukozun sentezinde kullanılmaktadır.


# Birbirini tamamlayan Fotosentez ve Solunum olayları

Sonuç olarak, tüm canlı hayatın temelini oluşturan bu çok önemli olguda, topraktan sağlanan Su ve havadan alınan Karbon dioksit kullanılmaktadır. Bunlardan tüm canlıların Karbon ve dolayısıyla enerji ihtiyacını karşılayacak organik bileşikler sentezlenmektedir. Açığa çıkan Oksijen de atmosfere verilmektedir.

Diğer yandan tüm canlılar, fotosentez yapabilsinler ya da yapamasınlar, 7 gün 24 saat devam eden canlılık olaylarını sürdürebilmek için kendilerine enerji sağlamak zorundadırlar. Bu da bilindiği gibi, organik maddelerin, solunumla sağlanan Oksijenle yakılması sonunu elde edilir. Bugün artık solunum olayının mekanizması da aydınlatılmış ve solunumda, fotosentezde cereyan eden olayın tam tersi bir olay meydana geldiği deneysel olarak kanıtlanmıştır. Yani bunun için atmosferden Oksijen alınmakta ve atmosfere Su ve Karbon dioksit verilmek suretiyle, fotosentezde atmosferden alınanlar aynen geri iade edilmektedir.

Bu iki olgu birbirini tamamlayacak şekilde düzenlenmemiş olsaydı neler olurdu tasavvur edebiliyor musunuz?

Bazı yazarlar, fotosentez olayının tek yönlü cereyan etmesi durumunda atmosferdeki Karbon dioksitin, bitkilerin ancak 20 yıllık ihtiyacını karşılayabileceğini belirtiyorlar. Tabii sürekli Oksijen artışı sonucu atmosferin yaşanmaz hale gelmesi de caba.


# Birkaç bakteri olmasaydı, dünya cehenneme dönerdi

Karbon elementi için söz konusu olan bu döngü, aynı şekilde Azot, Fosfor ve Kükürt elementleri için de söz konusudur. Bu elementler, karmaşık mekanizmalarla toprak ve havadan canlı bünyelerine alınırlar. Ve sonra, içinde birçok mikroorganizmanın da yer aldığı, burada anlatılması çok uzun sürecek yine karmaşık mekanizmalarla tekrar alındıkları yere aynen iade edilirler. Eğer bu geri döngüler olmasaydı, ya da geri döngüyü sağlayan zincir birkaç yerinde kopsaydı, canlı hayat sürdürülemez bir duruma gelirdi.

İzin verirseniz biraz daha ayrıntıya inerek bu sözlerimi biraz netleştireyim. Bildiğiniz gibi, hayvanlar öldükleri zaman, ölü doku içindeki proteinler çeşitli mikroorganizmalar tarafından parçalanırlar. Bu parçalanma sonucunda ortaya, Amonyak, Hidrojen Sülfür gibi bazı gazlar çıkar. Bunlar, çok pis kokulu ve zehirli gazlardır. Onun için bu olaya kokuşma denir. Eğer bu gazlar, topraktaki çeşiti mikroorganizmalar tarafından bitkilerin tekrar kullanabileceği Nitrat ve Sülfat gibi iyon moleküllerine dönüştürülme durumunda olmasaydı, atmosfer bu pis kokulardan yaşanmaz hale gelir, dünya adeta cehenneme dönerdi. Bugünkü şu rahatımızı topu topu birkaç bakterinin kendilerine verilmiş vazifeleri eksiksiz bir şekilde yerine getirmelerine borçluyuz.


# Bölge için önemli bir hastalık

Bir başka çarpıcı örnek için, şimdi sizleri, meslek hayatımdan kısa bir öyküye yönlendirmek istiyorum.

Yaratan, bu güçsüze Türkiye'nin hep güney illerinde yaşamayı nasip etti. Buralar ekvatora daha yakın olduklarından güneş çok tepede olur. O sebeple ilkbaharlarından pek birşey anlaşılmaz. Bulutlar dağıldı mı yaz geliverir. Ama çok uzun bir sonbaharları vardır.

İşte bu yıl da, Antalya'nın o kısa ilkbaharında, evimin önündeki erik ağaçları çiçek açtı. O manzara gerçekten görülmeye değerdi. Bitkiler tam olgunlaşma çağlarında. Onbinlerce çiçek... Çiçeklerin yere dökülen tac yaprakları kar gibi bir örtü oluşturmuş... Karşı komşumuz, "Eriklerin çiçekleri ne güzel kokuyor" demese, ben erik çiçeklerinin bu kadar güzel koktuklarının hiç farkına varmayacaktım.

Arılar durmadan o çiçekten bu çiceğe dolaşıyorlar...

Arıları görünce birden aklıma internette dolaşan toplu arı ölümleriyle ilgili bir ileti geldi. İletinin en başında güya Einstein'a ait olduğu bildirilen bir ifadeye yer verilmiş. Mealen "Arılar ortadan kalkarsa, insanlığın sonu gelir." gibi bir ibare. Sözü tam hatırlayamıyorum. Ama bu anlamda bir şey.

Fikir fikiri çağrıştırıyor. Derken bir anda 10-15 yıl öncesine gidiverdim.

Buraya ilk geldiğim yıllarda, Antalya'da yaygın bazı hastalıkların biyolojik mücadele olanakları üzerinde bir proje hazırlamıştım. Yaygın hastalıklardan birisi, birçok bitkide önemli zararlara sebep olan Kurşunî Küf hastalığı idi. Hastalık etmeni Botrytis cinerea üzerine bir Bacillus türü oldukça etkili görünüyordu. Bacillus türleri, üretilmeleri kolay, preparat haline getirilmeleri ve saklanmaları mümkün, sıcağa, soğuğa dayanıklı idiler.

Ayrıca bu tür için insan sağlığı açısından herhangi bir sakınca da yoktu. O sebeple laboratuvardaki invitro testlerden sonra bir de canlı bitkiler üzerindeki etkiyi görmek istiyordum.


# Döllenme sihirbazları arılar

O günlerde Biyolojik Mücadele Araştırma Enstitüsü, Narenciye Araştırma Enstitüsü bünyesine katılmıştı. Enstitü Müdürüne çıktım. Durumu anlattım. Bana, Karaburun'daki tam kontrollü seralardan yer ayırdılar. Denemeyi, uygulama kolaylığı nedeniyle, Bakla üzerinde yapmaya karar verdim. Baklaları seralara ektik. Bitkiler gelişti. Üzerleri dopdolu çiçek. Fakat bir türlü döllenme olmuyor ve kapsüller oluşmuyordu. Değerli okuyucularım, belki inanmayacaksınız, o binlerce bitki içinde yalnız bir iki bitkide sadece birer kapsül oluştu o kadar. O yıllarda şimdi olduğu gibi seralarda kullanılabilecek Bambus arıları falan da yoktu tabii.

Bu olayı hatırlayıp iletideki sözlerle birlikte değerlendirince birden tüylerim ürperdi. Gerçekten, sözü edilen toplu arı ölümleri yayılırsa bu insanlığın sonu bile olabilirdi. Şimdi şu arılar olmasaydı, acaba bu koskoca erik ağacından kaç tane meyve alınabilecekti? Onbinlerce bitki türüne teşmil ederek düşünün bir de olayı... Ki kabakgiller gibi bazı bitki türlerinde dişi ve erkek çiçekler bitkinin ayrı ayrı yerlerinde oluşur ve arada "arılar" gibi dölleyici böcekler olmazsa katiyen döllenme olmaz. Felaketin boyutlarını tasavvur edebiliyor musunuz? Şu çalışkan Arılar, rızıklarını sağlamak için yaptıkları alalade günlük seyahatlerinde, hiç farkında olmadan, bizlere ne büyük iyilik yapıyorlar. Onlar, bitki çiçeklerinde döllenmeyi sağlamak gibi bir işlevi yerine getirmek üzere programlanmış olmasalar idi insanlığın hali ne olurdu.


# İlahi düzende hiçbir şey eksik bırakılmamıştır

Değerli Kardeşim,

İnsan bile şu küçücük aklı ile kurduğu her düzende her şeyi birbirini tamamlayacak şekilde tertip ve tanzim ederken, hiç, insanın da aklın da yaratıcısı olan ulu Allah bir şeyi eksik bırakır mı?

Onun için ilahi düzen içinde hiçbir şey eksik bırakılmamıştır. Her şey tamamen birbirine tamamlayacak şekilde tertip ve tanzim edilmiş, her unsur, düzen içindeki rol ve vazifesine göre, en uygun niteliklerle donatılmıştır. Burada verilen birkaç örneğin, bu mükemmel düzenin mahiyetini ve işleyişini kısmen de olsa anlamamıza yardımcı olacağını umuyorum.

Sonraki yazılarımda sizlere birkaç çarpıcı örnek daha vererek bu konuyu tamamlayacağım, inşaallah.

Allah'a emanet olunuz.

Dr. İsmail Ulukuş