011  Allah'a giden yol


Madde alemi beden gözü ile görülüp seyredildiği gibi, mânâ alemi de kalb gözü ile görülüp seyredilir. Allah'a giden yol da kalbden geçer. Kalb, bilinçli ve bilinçsiz bütün ruhsal olayların akıp gittiği varsayılan temsilî bir varlıktır. Varlığı simgeseldir.

Ruhun mahiyeti bilinmez. Yaratan tarafından ruh hakkında insanlara fazla bir bilgi verilmemiştir. İnsanların ruhla ilgili deneysel bilgi edinmelerine giden yollar da sanki kapatılmış gibidir. Ruhsal olaylar vücudumuzun en küçük hücrelerine, en önemsiz kas ve damarlarına kadar bizleri etkileyen çok karmaşık olaylardır. Ruhsal olaylar, deneysel yöntemlerle incelenip bilinebildiği halde, bizatihi ruhun mahiyeti hâlâ bilmediğimiz bir konu olmaya devam etmektedir.

Niçin? Çünkü ruh ve mânâ alemine ait bilgiler, madde aleminin bilgi edinme yöntemleriyle elde edilemez de ondan... Bugün çağdaş bilimin bilgi edinme yöntemi olan "deney yöntemi" ancak, madde alemi üzerinde çalışır. Fakat mânâ alemi üzerinde çalışmaz.


# Ne kadar iman, o kadar ihsan

Mânâ alemine ait bilgiler, mânâ aleminin kendi yöntemleriyle elde edilir. Aslında bu bilgiler elde edilmez, sezgi ve ilham yoluyla kişilere ihsan edilir. Bu ihsanın da şifresi, imandır. Herkes mânâ aleminden "iman"ı kadar bilgilenir.

İman gözle görülmez, elle tutulmaz. İnsanların imanlarının derecesi, kendi nefislerinin arzu ve heveslerinden vazgeçip Rablerinin isteklerine tabi olmaları oranındadır. İnsan bu ilahi isteklere uya uya, bir zaman gelir, her şeyi Allahü Tealâ'nın nuru ile görmeye başlar. İşte mânâ alemine ait bilgiler de, bundan sonra o kişinin kalbine akmaya başlar. İnsan, Allahü Tealâ'nın bir yaşama sistemi olarak bizlere ihsan ettiği bu ilahi sistemi yaşadıkça, yani Rabbi'nin isteklerine tabi olup nefsinin heva ve arzularından uzaklaştıkça mânâ aleminin gerçekliklerinden o kadar çok şey öğrenir, o kadar çok şeyin gözlemcisi olur.

Pek değerli okuyucularım,

Mânâ aleminin bilgilerini elde edebilmek için kalbi çok iyi anlamak gerekir.

"Kalb", bilinçli ve bilinçsiz bütün ruhsal olayların ortaya çıktığı yerdir.

Beş organdan gelen bütün duyumlar; bedenin şehvetleri olan bütün arzular; zekânın ürünleri olan bütün hükümler, keşifler; aklın ürünleri olan bütün olumlu olumsuz düşünceler, fikirler, kavramlar, görüşler, niyetler; nefsin arzu ve istekleri olan bütün duygu ve heyecanlar, öfkeler, gadaplar, korkular, kaygılar, kibirler, kinler, nefretler, kıskançlıklar, ihtiraslar; rahmani telkinler olan iman, ilham ve şeytani telkinler olan küfür, nifak ve vesveseler; belleğin malı olan anılar... Bunların hepsi kalbde ortaya çıkarlar.

Kalb, bütün ruhsal olayların gözüktüğü yer olduğu için, bazı yerlerde kalb ile ruhun aynı anlamda kullanıldığını görürsünüz. Gerçekte bunlar farklı şeylerdir.


# Kalb, değişkendir

Kalb, çok değişkendir. Bir anı bir anına uymaz.

Zaman olur, vücutta cinsel hormonlar artar. Bütün kalbi şehevi arzu ve ihtiraslar kaplar.

Zaman olur, sevdiği şeyler engellenir. Kalbi öyle şiddetli öfke ve hiddet duyguları kaplar ki karşısındaki parçalayacak sanırsın.

Zaman olur. Sakinleşir. Kalbi bir mülâyemet ve yumuşaklık kaplar. Kalb merhamet duygularıyla dolar taşar.

Zaman olur. Birini sever. Gece gündüz sevdiğini düşünmeye başlar. Ve artık kişinin kalbinde sevdiğinin hayallerinden başka hiçbir şeye yer kalmaz.

Ve zaman olur, kalbi tutkular işgal eder. Kalb, mal, mevki, şeref sahibi olmanın hayalleriyle dolar taşar...

Fakat, değerli okuyucularım, kuşkusuz kalbin en mutmain olduğu an, Rabbini andığı ve O'na teslim olduğu andır.


# Kalb, benliğin odak noktasıdır

Değerli okuyucularım, "Kalb, çok değişkendir" demiştim. Onun için kalbe çok iyi sahip olmak gerekir.

Kalb, benliğimizde oluşan bütün ruhsal olayların ortaya çıktığı yerdir. Bir bakıma kalb, benliğimizin odak noktasıdır. O sebeple, bedenimizdeki her türlü olay ve etkinliğin de düzenleyicisidir. Bütün organlarımız, kalbimizin emrindedir. Kalbimiz, bütün işlerimizin yöneticisi, yönlendiricisidir.

Bir insanın davranışları tamamen kalbindeki duygu ve düşüncelere göre şekillenir. Belli bir zaman dilimi içinde kalbimizde hangi duygu ve düşünceler varsa, o zaman zarfında vücudumuzun bütün uzuvlarından o duygu ve düşüncelere uygun davranışlar ortaya çıkar. Dervişin fikri ne ise zikri o olur. Allah (c.c.)'a yakınlık da kalbde başlar.


# Kalb, mânâ âlemine açılan penceredir

"Kalb", bütün ruhsal olayların ortaya çıktığı yer olduğu gibi, aynı zamanda, mânâ alemine açılan bir penceredir.

Madde alemindeki olaylar, baş gözü ile gözlenip madde alemine ait bilgiler, baş gözü ile görülüp algılanırlarken; ilahi alemdeki olaylar ancak kalb penceresinden kalb gözü ile gözlenip manevî bilgiler, ancak kalb gözü ile görülüp algılanır. Onun için kalb gözü kapalı olup baş gözü ile manevî bilgileri algılamaya çalışanlar onları göremezler ve yok sanırlar. Ne zaman ki insanın kalb gözü görmeye başlarsa o zaman manevî gerçekliklerin de farkına varmaya başlar.

İmansız bir kalb, ölü bir kalbdir. Mânâ gerçekliklerini görmez. Ne zaman ki kalbde önceki makalelerde sözünü ettiğimiz o zerre kadar imanın nuru parlamaya başlarsa, o zaman kalb de dirilir ve yavaş yavaş mânâ gerçekliklerinden haberdar olmaya başlar. Bu iman nuru arttıkça da mânâ alemine ait bilgilerin kalbe akışı hızlanır. Onun için mânâ aleminden bilgilenme, ancak kişinin bu imanı oranında olur.

Değerli okuyucularım,

Kalbi öldüren, kalb penceresini karartan ve insanın mânevi gerçeklikleri görmesine engel olan şey, aslında, nefsin bitip tükenmek bilmeyen arzu ve hevesleridir. Nasıl ki fırtınalı bir havada, havada uçuşan toz parçaları ve pislikler, evimizin penceresinin camları kirletiyor ve bizim dışarıyı net bir şekilde görmemizi engelliyorsa, kalbde de bu arzu ve hevesler, kalb penceresini kirletirler ve mânâ aleminin görülmesine engel olurlar. Tamamen nefsî isteklerle dolu olan, ve bunlara ait duygu, düşünce ve görüntülerle dolu olan bir kalb, nasıl Rabbini görüp hatırlayabilir ki.


# Önce Allah'a giden yolları temizlemeli

Pek değerli okuyucularım, Allah'a giden yol kalbden geçer. Kalb dünya tamahları, nefsin bitip tükenmek bilmeyen ihtirasları, arzu ve hevesleriyle dolduğu zaman, artık bu yol kapanır ve Allahü Tealâ hatırlanmaz olur. Onun için bir kişi Rabbine yakın olmak istiyorsa önce kalbinden bu dünya sevgisini ve dünya ihtiraslarını çıkarmalıdır. Bu da tevbe, zikr, riyazet ve mücahede ile olur. Tevbe ederek yeniden Allahü Tealâ'ya dönüş, kalp penceresinin temizlenip tekrar manevî gerçekliklerin görülmeye başlanmasını sonucunu doğurur.

Tevbe, kalbin dirilişinde ilk adımdır. Tevbe pişmanlıktır. Kişinin nefsine uyarak işlediği günahların farkına varıp bunlara samimi olarak pişman olması, tevbe için yeter. Başka bir şeye ihtiyaç yoktur. Ulu Allah, her kalbde olup biteni bilir ve her şeyden haberdardır.

Dr. İsmail Ulukuş