001  İnsanı doğru anlamak


Değerli Kardeşim,

İnsan, evrendeki değerlerin merkezinde yaratılmıştır. O, yaratıkların en şereflilerinden biridir. O, aziz ve muhterem bir varlıktır. Eğer insanı doğru şekilde anlayabilirsek, birçok şeyi doğru şekilde anlamak mümkün olur.

İnsanın, beş varlık boyutu vardır.


# Madde Boyutu: Bu boyuttaki insanın taş veya odundan farkı yoktur.

Bu varlık boyutlarının ilki "Madde" boyutudur. İnsan, bazı "materalist felsefe" mensuplarının sandığı gibi et, kemik ve kan torbasından ibaret bir meta değildir. İnsanın et, kemik ve kandan ibaret olan kısmı, onun maddesidir. Bunun da diğer maddelerden herhangi bir farkı yoktur. Ölçülebilir, tartılabilir, fiziksel ve kimyasal olarak analizlenebilir. İnsan bu boyutuyla oduna, taşa, toprağa benzer. (Mezara konun cesedimizi hatırlayın)


# Fizyolojik Boyut: Bütün canlılık olayları bu boyutta başlar.

İnsanın canlılığı fizyolojik boyutu ile başlar. Yani insanın ikinci boyutu "Fizyolojik Olaylar" boyutudur. Bu boyut bütün canlılarda olduğu gibi dinamik bir yapıdır. Bu boyutta bir yanda enerji üreten mekanizmalar, diğer yanda bu enerjiyi kullanan biyosentez mekanizmaları vardır. Bu iki sistem arasındaki enerji aktarımı Adenozin Tri Fosfat (ATP) denilen bir koenzim ile sağlanır. Bütün bu fizyolojik sistem içinde on binlerce enzim, koenzim, kimyasal grup aktarıcıları, eletron taşıyıcıları, nörotransmitterler gibi çeşitli kimyasallar yer alır. Ayrıca bu fizyolojik olayları ileri ve geri kontrol eden eletrikî ve hormonal bir mekanizma vardır. İnsan bu boyutuyla, ileri ve geri kontrol mekanizması dışında, tıpkı bitkilere benzer. (Komadaki bir insanın durumunu hatırlayın.)


# Psikolojik Boyut: Bu boyut, çevre ile etkileşimin başladığı boyuttur.

İnsanın varlık boyutlarının üçüncüsü, "Psikolojik Olaylar" boyutudur. Bu boyut, ruhsal olayların başladığı boyuttur. Dikkat, algı, bellek, çağrışım, bilinç, zeka, duygu ve heyecanlar gibi bütün psişik olgular bu boyut içinde yer alır. Bu boyuttaki insan artık çevresi ile ilişkili, çevresini değerlendirip tanıyan, aldığı duyumları anlamlandıran, elde ettiği bilgileri işleyen, saklayan, yeri geldiği zaman kullanan, çevresinden etkiler alan, bu etkilere tepkiler veren bir yaratıktır. İnsan bu boyutu ile de hayvanlara benzer. (Akıldan yoksun bir meczubun durumunu hatırlayın.)


# Akıl Boyutu: Bu boyut, insanın "kişilik" kazandığı boyuttur.

İnsanı diğer hayvanlardan ayıran, "Akıl" boyutudur. Akıl, bir düşünme mekanizmasıdır. Basit hükümlerden, daha karmaşık hükümler elde etmeye yarar. Bu sayede insan çevresini yalnız algılamak ve tanımakla kalmaz, aynı zamanda, olabilecek şeyleri kestirmeye yarayan analiz, sentezler ve yorumlar yapar. Ve bunlara dayalı hüküm ve kararlar da verir. Bunlar yalnız insana mahsus özelliklerdir. Diğer hayvanlarda bulunmaz.

Dördüncü boyutta "akıl" devreye girdikten sonra insan varlığının, hem kendi içinde, hem de kendi dışında önemli bir değişim geçirdiği görülür. Bu yeni oluşumun içten bakıldığı zamanki görüntüsüne "benlik", dıştan bakıldığındaki görüntüsüne de "kişilik" adı verilir.

Bu tıpkı, bir halk topluluğunun, devlet haline gelmesi gibi bir olaydır. Bir halk topluluğu devlet haline geldikten sonra, bir takım karar mekanizmalarına sahip olur. Kendine göre bir takım kararlar alır, hükümler koyar, kanunlar yapar. Aldığı bu karar ve hükümlerle, diğer devletlerin olumlu veya olumsuz tavırlarıyla karşılaşır. İşte bunun gibi, kendi başına bir kişilik haline gelmiş bir insan da, ürettiği düşünceler, aldığı kararlar ve uygulamaya koyduğu hükümlerle aynı durumları yaşar. O artık kendi başına fikir üreten, öneriler getiren, bir takım isteklerde bulunan bir varlıktır. Yani oy ve irade sahibidir, kişilik sahibidir. (Analizleyen, sentezleyen, yorumlayan, planlayan, çekip çeviren, fikirler öne süren bir insanı hatırlayın.)

Ancak ilâhi terbiyeden geçmemiş olan bu aşamadaki insanda, yorum ve kararlar, daima egonun güdümünde ve onun arzu ve istekleri doğrultusunda ortaya çıkar. Çünkü bu boyuttaki insan, henüz nefsini tanıyamamış, nefsini aşamamış, benliğinden ve bencilliğinden henüz kurtulamamış bir varlıktır. Bu boyuttaki insanda iyi ve kötü kavramları da nefsin arzularına göre şekillenir. Yani şahsın kişisel istek ve çıkarlarına uygun düşen şeyler "iyi", ters düşenler "kötü" olur. Onun için bu boyuttaki insan, çifte standart sahibi olmaktan ve bugün ak dediğine yarın kara demekten bir türlü kurtulamaz.


# Ahlâk Boyutu: İnsanın ilâhi terbiye ile gerçek insan olduğu boyuttur.

Ego, insanın başına gelen her kötülük ve sıkıntının en önemli sebebidir. Üstelik son derece güçlüdür. Insan, egosunun tasallutundan ancak Yaratan'ın yardımı ile ve ilâhi bir terbiyeden geçerek kurtulur. Bu ilâhi terbiyenin başlangıcı, "iman"dır. Beşinci boyut imanla başlar. İnsanı, insan yapan asıl boyut, bu beşinci boyuttur. Beşinci boyut insanın, "Mânâ ve Ahlâk" boyutudur. Bu boyut insanın ilâhi hayat boyutudur.

Bu ilâhi terbiye ile akıl boyutunda edinilmiş bulunulan bencil "insani kişilik" kaybolur. Onun yerini, ilâhi iradeye göre karar ve hükümler veren, Allah rızasını ön planda tutan yeni bir "ilâhi kişilik" alır. Bu da insanı, görünür alemde başka hiçbir canlıya nasip olmayan, manevî yükseklik ve olgunluklara taşır. Bu boyutta aklın kullandığı ölçü de değişir. "Kişisel çıkar" ölçüsünün yerini, "ilâhi rıza" ölçüsü alır. Böylece insan, nefsinin yönlendirdiği bencil ve kötü bir ahlâk yerine, Yaratan'nın yönlendirdiği özgeci ve iyi bir ahlâkın sahibi olur. (Olgun, merhametli, edepli, güzel ahlak sahibi bir insanı hatırlayın.)

İnsanın beşinci boyuta geçmesiyle hayatında birçok şey değişir. İnsan, bir önceki boyuttan tamamen ayrı, işlerinde acele ve telaş olmayan, mütevekkil, olgun, merhametli, cömert, adaletli, ihsan sahibi, sabırlı, yumuşak huylu, ağırbaşlı, doğru sözlü, edepli, latif bir varlık haline gelir. Kısaca "gerçek insan" olur. Bu, insanın Rabbinin terbiyesinden geçerek, O'nun ve değerli elçilerinin ahlâkı ile ahlâklanması sonucu ortaya çıkan bir durumdur. İşte böylece beşinci boyuta yükselen bir insan, artık, üstün ve saygın bir varlıktır. Bu durumuyla insan, Rabbinin, yeryüzündeki halifesidir.


# İnsan beşinci boyuta ancak "iman" ile yükselir.

Sevgili Kardeşim,

Kuşkusuz, insanın, beşinci boyutun getirdiği bu yüksek karakter ve ahlâka ulaşması, öyle kolay olmaz. Bu, inişleri çıkışları olan uzunca bir yoldur. Burada yolculuğun hızlı ya da yavaş olması önemli değildir. İnsan, bu yola girdikten sonra, er veya geç hedefe varır. Burada en önemli husus, önce insanın, kibirlenmeyi bir tarafa bırakarak, tevazu ve alçak gönüllülükle, Rabbinin terbiye ve eğitimine girmeyi kabul etmesidir.

Tabii bunun için önce Ulu Yaratan'a inanmak ve O'nun varlığını kabul etmek gerekir. İnsanların çoğu "Biz Allah'a inanıyoruz" derler. Fakat çoğu bunda yeterince samimi değildirler. Halbuki bütün evreni yaratan, ve onu dilediği şekilde çekip çeviren bir tanrıya inanmak için o kadar çok sebep vardır ki...

Dr. İsmail Ulukuş